Alisa Gıtsba, müzik sevgisi ve sıra dışı sesini her şeyden önce, müzikal alanda yetenekli insanlar olan - yakınlarına - ailesine, ve kız kardeşlerine borçlu olduğuna inanıyor. 5 Aralıkta ünlü Abhaz şarkıcı yeni yaşını kutlayacak. Bu özel gün için DAK bilgilendirme platformu olarak, şarkıcının hayatı ve kariyeri hakkında pek çok bilgi edineceğiniz bir yazı hazırladık.

Arifa Kapba

Abhaz Drama Tiyatrosu salonu seyircilerle dolmuş durumda. Devlet gençlik tiyatrosunun çok önceden duyurduğu “Keleşbey” oyununun galası sahnede. Perdenin kapanması ile tüm salon, oyuncuları, yazarları ve elbette Abhazya’nın ünlü aktörü ve rejisörü Şalva Gıtsba'yı coşkulu bir şekilde alkışlıyor. Ve aniden, ilk sıradaki seyirciler arasında, yönetmen kızı Alisa’yı görüyor.

Kızının Moskova'dan galaya gelmesi yönetmen için büyük bir sürpriz oluyor. Fakat kızı başka türlü içinin asla rahat olamayacağını dile getiriyor. Dünyanın birçok ülkesinde çeşitli sahnelere çıkmış bir opera sanatçısı olarak, bir yönetmen ve sanatçı için sevdiği ve onu seven insanların ön sırada yer almasının ne kadar önemli olduğunu çok iyi bilmiyor!

Müzik ve Tiyatro ile dolu bir çocukluk

Abhazya Halk Sanatçısı ve Rusya Onursal Opera Sanatçısı Alisa Gıtsba, Suhum da geçirdiği mutlu çocukluğunu şöyle anlatıyor: “Her zaman tiyatroya giderdik. Babamın da oynadığı her oyun ailemiz için mutluluk verici bir olaydı. Tiyatroya gidişlerimizin kendi çapında gelenekleri vardı – dönüş yolu mutlaka sahilden geçmeliydi, çünkü o dönemlerde sahilde “Abhazya” oteli henüz çalışıyordu ve şehrin en lezzetli dondurması bu otelin girişindeki kafeteryada olurdu. Bu geleneği bozup, sahil yolundan geçmesek, kafeteryada buzlu kahve içmesem, dondurma yemesem benim için eğlence yarım kalmış sayılıyordu. Değim yerindeyse böyle bir ritüelimiz vardı. Çocukluğuma dair böyle anları hatırladığımda, ne kadar doğru bir çocukluk geçirdiğimizi, tiyatro ve sanata olan sevgimizi nasıl kazandığımızı hatırlıyorum”.

Alisa Gıtsba, 1970 yılı 5 Aralık tarihinde, ünlü Abhaz Drama Sanatçısı Şalva Gıtsba’nın ailesinde dünyaya gelmiştir. Şarkı söyleme aşkının ve güzel sesinin kendisinde genetik olarak var olduğuna inanıyor. Nede olsa hem ebeveynlerinin hem de kız kardeşinin sesleri muhteşemdi.

Ünlü sanatçının Suhum’da geçen çocukluğuna dair en önemli dönemlerden birisi de, kız kardeşi ile birlikte Pionerler Korosunda şarkı söylemeye başlaması idi. Koroda Alisa’nın ablası genellikle solo söylerken Alisa koroya eşlik ederdi. Koro halk şarkılarının yanı sıra klasikleri de seslendirirdi. Sanatçı, Stabat Mater Pergolesi’yi ilk defa bu koroda duyduğunu ve artık bir solist olarak sahnelerde bu eseri her seslendirdiğinde, çocukluğunda koroda gerçekleştirdikleri provalarını hatırladığını söylüyor. Alisa Gıtsba, Suhum Müzik Okulu’nda ünlü öğretmen Josephine Bumburidi’den vokal eğitimi aldı.

Alisa, 1989'da müzik okulunun "Müzik Teorisi" kategorisinden mezun oldu ve Gnessin Rus Müzik Akademisinin, Profesör Şilnikova'nın "Solo Akademik Şan" adlı sınıfına girdi.

İlk opera parçaları Akademi'nin opera stüdyosunda söylenmeye başlamıştı bile. Bunlar arasında: Mozart'ın Figaro'nun Düğünü'nden Cherubino, Çayakovski’nin “Evgeniy Onegin”den Tatyana gibi birbirinden çok farklı bir dizi parça vardı.

Helikon kendi evi gibi

1992 yılı, aktrisin hayatında özel bir öneme sahip, çünkü bu yıl halen çalıştığı "Helikon-Opera" Moskova tiyatrosunun klübüne kabul edildiği yıldı. “Argumenty Nedeli” gazetesine verdiği röportajda Alisa Gıtsba, “Helikon Tiyatrosu” ile tanışmasının grup tarafından işe alınmadan çok önce gerçekleştiğini dile getiriyor. Alisa o dönemi şöyle hatırlıyor, “Bir gün, seyirci olarak gittiğim tiyatronun meydanında düzenlenen Leoncavallo'nun “Pagliacci” (palyaçolar) adlı ünlü oyununu izledim. Güzel bir ekibe denk gelmiştim. Vadik Zapleçnıy, Lena Kaçuru, Sereja Yakovlev gibi isimleri ilk defa dinledim. O dönemde bu beni çok derinden etkilemişti. Soğuktu, ama çok etkileyiciydi. Seyirciler, bir aidiyet hissi yaşıyordu – performansın bir parçası gibiydik. Ve bu tiyatroya hayat boyu sürecek aşkım o an başlamıştı”.

Yakın zaman önce gerçekleşen tiyatro binasının yenilenmesi tüm “Helikon” çalışanları için önemli bir gelişme oldu. Gıtsba, “Tiyatromuzun, uzun zamandır beklenen binasına, son teknoloji ile donatılmış yeni sahnesine ve iki sezondur açılışlarında aktif olarak yer aldığım repertuarın genişletilmiş olmasından büyük mutluluk duyuyorum. Repertuarımızda olanların başında, Giacomo Puccini'nin Turandot librettosunun, yılın başında ilk gösterisini yaptığımız “Turandot Operası” gelmekte. Orkestra müzikal dehaların nesline ait olan, bugün neredeyse tek efsane orkestra şefi diyebileceğimiz, birçok yabancı orkestrasın konuk şefi olan ünlü orkestra şefi, Rusya Halk Sanatçısı - Vladimir Fedoseyev tarafından yönetildi.

Son birkaç yıldır "Helikon" solistinin yer aldığı iki önemli roller: Giuseppe Verdi'nin Troubadour'unda Leonora ve Çayakovski’nin “Maça Kraliçesi”nde Lisa ve Prilepa'nın birleştirildiği rollerdi. Gösteriler "Helikon"nun yönetmeni, tanınmış rejisör Dmitry Bertman tarafından yönetildi. Troubadour'un sahnesi, Alisa Gıtsba’nın onunla çalışmanın “büyük şans” olduğunu söylediği, genç, ama Avrupa'da oldukça tanınmış biri olan İspanyol şef Oliver Diaz tarafından yönetildi.

Soprano Alisa Gıtsba’nın repertuarında birçok farklı rol bulunmakta. Bunların arasında; “Aida” eserinden Aida, "Traviata" dan Violetta, İtalyan besteci Giuseppe Verdi tarafından yazılan Macbeth'den Lady Macbeth, ayrıca Çayakovski’nin “Maça Kraliçesi”nden Lisa, Yanaçenka’nın “Makropulos Paraları”ndan Emilia Marti, Poulenc’in "Karmelitlerin Diyaloğu"ndan Madam Lidouan, Offenbach'ın “Hoffmann'ın Masalları”ndan Antonio ve diğer birçoğu.

«Kabul etmediklerim de oldu»

Sanatçı her rolü de kabul etmediğini açıkça söylüyor.

Gıtsba: “Geri çevirmek zorunda kaldığım birkaç rol oldu. Tabi ki bu durum sanat yönetmenimin çokta hoşuna gitmedi, bu sebeple küçük tartışmalar da yaşadık ama hikayenin kahramanını anlayamıyorsam ne yapabilirim? Örneğin: “Mtsensk'ten Lady Macbeth” (Dmitri Şostakoviç’in Nikolay Leskov’un aynı isimli hikayesinden uyarladığı opera) operasının Katerina İzmailova rolü. Bu rolü kabul etmedim çünkü rolü içselleştiremedim. Bir kadın nasıl kendi bebeğini öldürebilir ki?”, diye anlatıyor.

Daha sonra bu performans, Dmitry Bertman'ın parlak yönetmenliği ile Rusyanın en prestijli tiyatro ödülü olan “Maske” ödülünü kazandı. Ödül operada başrolü oynayan Anna Kazakova'ya verildi. Alisa, bu olaydan sonra Dmitry Bertman'ın kendisinden kurguyu izlemesini istediğini anlatıyor. Soprano elbette gösteriyi izler, sanat yönetmenine, hem operayı hem de başrolün performansını çok etkileyici bulduğunu ancak yine de “bu kurguda kendini göremediğini” söyler.

Alisa Gıtsba, elbette, hayat verdiği rollerin hiçbirini diğerinden ayırmıyor, her birine değer verdiğini ve sevdiğini söylüyor.

Sputnik Abhazya’ya verdiği röportajda sanatçı, “Parça – operada, notalıkta duran notalardan ibarettir. Geri kalan ise üzerinde çalışmaya, içeriğine bürünmeye başladığın andan itibaren bir rol oluyor. Bir karakter hayal diyorsun ve bu karaktere aşık oluyorsun. Deniyorsun... Bu rol sinsi Lady Macbeth bile olsa, kötülüğüne bir bahane bulup, onu olduğu gibi sevmeye çalışıyorsun. Örneğin bana, Aida’yı mı yoksa Macbeth’i mi daha çok seviyorsunuz diye sorsanız, ikisini ayırt edemem. Aida, sevgilisi uğruna ölümü göze alan, fedakâr, güzel bir kahraman. Lady Macbeth ise, kraliçe olabilmek, gücü hissetmek için sevgilisini ölüme gönderebilecek ve ihanet edebilecek bir kahraman. Ama bu kahramanda hikayenin sonunda doğru yolu bularak tövbe ederek, kötülükten arınıyor. Uyurgezer sahnesinde, hayatını en baştan tekrar yaşıyor. Bu iki karakter arasında hangisini daha çok seviyorum? Bilmiyorum. İkisi de çok ilgimi çeken karakterler”, diye anlatıyor.

Sanatçının repertuarında birçok opera eserinin yanı sıra, hayli fazla oda müziği de bulunmakta. Ünlü Rus ve Avrupalı bestecilerin şarkıları ve romansları - Glinka, Mussorgski, Rahmaninov, Schubert, Schumann, Brahms, Liszt, Debussy, Ravel ve daha birçoğu bulunmakta.

Sanatsal tarzına değinecek olursak, Alisa Gıtsba, baroktan, yirminci yüzyılın avangard müziğine kadar çeşitli alanlarda kendini denemiş. Gıtsba, “Tiyatroda ki çalışmalarımın yanı sıra, hem Moskova'da, hem yurt dışında hem de Rusya genelinde, çeşitli sahnelerde ve çeşitli konser programlarında performans gösterebilme fırsatım olduğu için çok mutluyum. Mükemmel bir piyanist olan, Moskova Konservatuarı Profesörü Svetlana Bondarenko ile birlikte çalışıyorum, bu müzikal ve vokal gelişimi açısından bana çok şey kazandırdı, oda müziğini anlamamı sağladı”, diye belirtiyor.

Kariyeri boyunca, Alisa Gıtsba, müzik dünyasının birçok harika temsilcisi ile birlikte çalışma şansını yakalmış. Bunlardan biri de Yunan ve Rus fenomen orkestra şefi Teodor Currentzis idi.

2009 yılında Alisa, Çağdaş sanat festivali "Territory" ye katılan, modern Rus besteci Aleksey Syumak’ın “İstasyon” adlı operasının dünya prömiyerinde yer aldı. Bu eserin orkestra şefliğini Currentzis, yönetmenliğini ise Kirill Serebrennikov yapmıştı. Alisa Gıtsba Abhazya Devlet televizyonuna verdiği röportajda, “Onunla (Currentzis) çalışmak çok büyük bir keyif. Nüansların en ince detayı, müziğe karşı en ince yaklaşım, duvarları titretecek kadar muhteşem bir fortissimo, ve piyano çalma tarzı - çok büyük ve dinamik bir palet. Bu etkiyi çok az sayıda orkestra şefi yakalayabiliyor”, diye anlatıyor.

«Kendi sahnem» de

Alisa Gıtsba, Rusya ve Rusya dışında aktif olarak konserler düzenlemekte. Farklı müzikal tiyatrolarda ve çeşitli sahnelerde performans sergileyen Alisa Gıtsba, genellikle en heyecanlı ve sorumluluk hissettiği konserlerin anavatanı Abhazya'da olduğuna inanıyor.

Gıtsba Sputnik Abhazya’ya verdiği röportajda, “Nerede olursa olsun, her sahne insanın ömründen ömür alan bir strestir, çünkü en iyi şekilde görünmek ve yapabileceğiniz her şeyi sergileyebilmek istersiniz. Ve izleyiciyi sadece kendinize çekmek, ruhunuzun bir parçasını vermek istersiniz, bu bir nevi ihtiyaçtır. Her nerede sahne alırsam alayım bunlar her zaman değişmeyen hislerim. Ama eve döndüğümde bu hisler yüz kat daha ağır basmaya başlıyor, çünkü burası sadece “kendi sahnem” değil, burada birlikte büyüdüğüm insanlar var, ilerleyişimi takip eden, kariyerimdeki gelişmelerle gurur duyan, eleştiren, bir yandan sevinirken diğer yandan eksiklerimi söyleyenler var. Bana dikkatlice bakanlar, “büyüteçle” inceleyenler var. Bu sırtıma daha fazla sorumluluk yüklüyor, daha iyi konsantre olmam gerektiği hissini uyandırıyor”, diye anlatıyor.

Abhazya Halk Sanatçısı Alisa Gıtsba, ata topraklarının takvimindeki tüm önemli günlere, özel bir hissiyatla, ilgiyle yaklaşmakta.

2013 yılında Abhazya Devlet Filarmonisinde, Mart çıkarmasının (1992-1993 Abhazya Ulusal Kurtuluş Savaşında, Suhum'un işgalden kurtarılması için gerçekleştirilen fakat başarısız olan saldırı operasyonu) yirminci yıldönümü anısına, Giuseppe Verdi'den “Requiem” performansının sergilenmesine öncülük edenlerden biriydi.

2013 yılında halka hitap ettiği konuşmasında Alisa, “Zafer – maalesef sadece sevinç içermiyor. Bedeli insan hayatları ile ödeniyor ve hayatta kalanlara büyük üzüntüler bırakıyor. “Requiem”i, savaştan tüm zarar görenlere, şehitlere, suçsuz sivillere, akrabalarını ve arkadaşlarını kaybettikten sonra yaşamaya devam etmeye çalışanlara ithaf ettik. Requiem aeternam... Ölümsüz anılarına! Unutmuyoruz, saygıyla anıyoruz, Onlara büyük İtalyan besteci Giuseppe Verdi'nin hoş, güçlü, parlak müziğini gönderiyoruz”, sözlerini kullandı.

“Requiem” in performansı gerçekten çok geniş çaplıydı. Performansta yer alanlar arasında, Büyük Akademik Koro "Koro Şan Ustaları", Moskova Çaykovski Konservatuarı Oda Korosu’nun yanı sıra, solistlere, Soçi Belediye Senfoni Orkestrası ve Abhazya Cumhuriyeti Devlet Oda Orkestrası eşlik ettiler. Konserin solistleri arasında, tabi ki Alisa’nın kendisi, St. Petersburg Filarmonisi solisti Lyudmila Borisova, Stanislavskiy ve Nemiroviç-Dançenko Müzikal Tiyatrosu'nun solisti Nacmiddin Mavliyaev ve Astrahan Devlet Opera ve Bale Tiyatrosu solisti Maksim Paliy vardı.

Abhazya'nın önde gelen sahnesinde sunulan “Requiem” in performansı, salonda oturanların ve devlet televizyon kanalından izleyenlerin kalplerine dokunan gerçekten önemli bir kültürel olay oldu.

Alisa ailesi ile uzun yıllardır ikinci evi olarak kabul ettiği ve sevdiği Moskova'da yaşamakta.

Gıtsba, “Burada kendimi konforlu hissediyorum, aşık olduğum mesleğimi burada yapabiliyor olmak sevindirici, bir müzisyen olarak burada kendimi geliştirebilme fırsatım var, ilginç oyunları, konserleri ziyaret ederek ruhumu beslemek, Moskova Abhaz Diasporası ve Abhazya’nın Moskova’da ki Temsilciliği ile organize edilen güzel etkinlikler sayesinde soydaşlarımla bir araya gelme gibi bir çok imkanım var”, diye belirtiyor.

Sanatçı, uzun zamandır Abhazya’da yaşamamasına rağmen, Abhazya'da gerçekleşen kültürel ve politik tüm olaylarla yakından ilgileniyor.

Anavatanına bir gün geri dönüp dönmeyeceği sorulduğunda, sanatçı biraz duraklıyor ve "belki bir gün", diye cevaplıyor.

Alisa Gıtsba’nın, doğuştan yetenekli bir kızının birde oğlunun yetiştiği harika bir ailesi var. İyi bir müzisyen olan eşinin profesyonel fikirlerini her zaman dikkate aldığının da altını çiziyor.