Abaza edebiyatının oluşumu, gelişimi ve altın çağı hakkında konuşacaksak eğer, o zaman elbette ilk sırada ismi anılacaklar arasında Hamid Cır olmalıdır. Abaza edebiyatının babası Hamid Cır’ın doğum gününe ithafen DAK Bilgilendirme Platformu olarak kendisi hakkında bir yazı hazırladı keyifli okumalar diliyoruz.

Georgiy Çkal

Tolıstan Tobıli, haklı olarak Abaza edebiyatının kurucusu kabul edilir. Fakat edebiyatın oluşumu, gelişimi ve altın çağı hakkında konuşacak olursak, Hamid Cır figürü kesinlikle ön plana çıkacaktır. Ve sadece Abaza dilinde yayınlanan ilk romanın, hikayenin, piyeslerin ve anıların yazarı olduğu için de değil. Cır’ı, isimlerini Abaza yazılı edebiyatının gelişiminin en parlak döneminin yıldızları olarak anabileceğimiz milli yazarların ve şairlerin babası olarak tanımlayabiliriz.

Onun “evlatlarından” biri olan Bemurza Thaytsıhu, “Bugün, Hamid Cır'ın okulundan geçmemiş, kibar talimatlarını işitmemiş, onu sıcaklığıyla ısınmamış bırakın ünlü tek bir şairi, tek bir gazetecimiz bile yok”, diyor.

Erken yaşlarda gelen bilgi açlığı

Hamid Daut-ipa Cır 25 Temmuz 1912 yılında, Stara-Kuvinsk köyünde dünya gelmiştir. Çok küçük yaşlarda öğrenmeye karşı olan büyük isteği sayesinde köyde yaşayan Ali Kotsba’dan Arapça dersleri almaya başlamıştır. Çok iyi çalışan Hamid’in, diğer öğrencileri de ateşlediği belirtiliyor.

30’lı yılların başında köyleri gezerek araştırma yapan Tolıstan Tobıli’e kendisinden bahsettiler. Onun Çerkezceden Abazacaya «Халид тхIамышвкIьа» (Abazacada “Zavallı Halid” anlamına gelmekte) hikayesini çevirdiğini ve bunu kendisinin geliştirdiği bir alfabe ile kaydettiğini anlattılar. O zaman Tobıli ona yakında Abazaların kendi yazısı olacağını söyler ve o dönemde henüz onaylanmamış olsa da, Latin alfabesi temelinde hazırladığı alfabenin bulunduğu defterini vererek kendi defterine geçirmesini ister.

Köyde insanlara eğitim vermeye başladıklarında öğretmen yetersizliği dolayısı ile çalışmalara Hamid Cır’ı da dahil etmişlerdi. Tüm bunlar Hamid Cır’ın küçük yaşlarından itibaren sergilediği inanılmaz yeteneklerinin bir örneğiydi.

İki yıl köy çobanlığından sonra, yedi yılda kolektif çiftlikte çalışan Hamid Cır daha sonra yerleştirme kurslarına (“Yerleştirme politikası” uygulamasının bir parçası olarak düzenlenen, SSCB cumhuriyetlerinde yerli milletlerden yöneticiler, çiftlik yöneticileri ve aydınlar gibi kadroların doldurulması için gerçekleştirilen eğitim kursları - ulusal dillerin ve ulusal aydınların teşvik edilmesi programı) girer. Aynı yılın Aralık 25’inde Çerkes Bölge Komitesi Çalışanları Sendika Başkanı olarak atanır. 1 Haziran 1938'de Ziraat Dairesi Başkanı tarafından Abaza gazetesine kabul edilir. Burada çalışmaya devam ederken aynı zamanda 1940 yılında Çerkes Pedagoji Okulu'ndan mezun olur.

Edebiyat sürecine dahil oluşu

Hamid Cır, ilk gazete yayınını yerel gazete Staro-Kuvinsk'de hazırladı. Bu yazı bir kolektif çiftliğinin başarılı ekibi hakkında idi. O andan itibaren Hamid Cır'ın hayatı Abaza gazeteciliği ve edebiyatına adanmıştı.

«Черкес къапщ» (Abazaca – “Kırmızı Çerkesk) anlamına gelmektedir) gazetesi o dönemlerde ulusal edebiyat aydınlarının oluştuğu merkez olmuştu. İlk Abaza şairlerinin ve gazetecilerinin topluluğu ortasında kalanHamid edebi sürecin içine çekilir.

İlk hikayesi «Льыхв» “Lıhu” (Hikâyeye ana karakterin ismi verilmiştir) 1940 yılı Eylül ayı sonları ekim ayı başlarında gazetenin üç sayısında yayınlanmıştır. Bir ay sonra gene aynı yerde “Ahmet’in başına gelenler” adlı bir diğer hikâyesi yayınlanır.

Ünlü Abaza edebiyat eleştirmeni Vladimir Tıgu'n da belirttiği gibi, Hamid Cır'ın ilk edebi eserleri, ya edebi dille işlenmiş folklor metinleri ya da efsaneler ve masallar temelinde yazılmış öykülerdi.

Akademisyene göre, "folklor metinleri, yazarın dilini zenginleştirdi, onun Abaza ulusunun kendine has ulusal düşünce yapısını anlamasına yardımcı oldu, ahlaki ve estetik normları ve ahlaki idealleri hakkında bir fikir verdi."

Aynı yılın Kasım ayında, Cır gazetenin genel yayın yönetmeninin yerine geçti ve onun yönetiminde on sayı basıldı. Bu hem çalışmalarına saygı duyulduğunun hem de ona duyulan güvenmenin bir kanıtı idi.

Ancak Cır’ın aktif olarak edebiyata uğraşıları İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile kesintiye uğrar.

Savaşçı

Hamid Cır cepheye 8 Temmuz 1941'de çağrıldı ve efsanevi General Dovator (Baş General, Sovyetler Birliği Kahramanı Lev Mihayloviç Dovator) tarafından komuta edilen 2. Muhafız Süvari Kolordusunda savaştı. Dördüncü bölümün 74. Süvari Alayı'nda subay olarak görev yapan Cır, Batı Cephesi'nde savaştı, Şubat 1942'den itibaren Kızıl Ordu tarafından NKVD'nin (İçişleri Bakanlığı Halk komiserleri) 2 Muhafız Süvari Birliği'nin özel bir bölümünün ayrı bir bölüğüne aktarıldı.

Devlet Güvenlik Komiserliği Muhafız Kolordu Özel Bölüm Komutanı Pavel Filon tarafından, “Ağustos 1941’de düşmanın cephelerine baskınlarda bulundu, Alman’ın birini şahsen kendisi öldürmüştü, üstelik bir grup savaşçı ile iki kez “dil” (bilgi için askerler tarafından ele geçirilen düşman bu şekilde adlandırılırdı.) yakalamış, arazi keşiflerine çıkmıştı, <...> kendini disiplinli ve aktif bir halk savaşçısı olarak ispatlamıştı”, 1943yılı Ocak ayında böyle tanımlanıyordu.

Cır aynı zamanda savaş bildirgelerinin de editörüydü: bu nedenle, gazetecilik becerileri cephede de talep gördü. Orada Ekim 1945'e kadar kaldı ve ardından rezerve çekildi. Çır'ın savaşa katılımı, "Cesaret" ve "Moskova'nın Savunması" madalyaları ile ödüllendirildi.

Diriliş

Hamid, eve döndükten sonra, Ağustos 1942'de basımı durdurulan “Çerkess Kapş” gazetesinin editörü olarak çalışmaya başlar. Yeniden basım Cır dışında kime verilebilirdi ki! Gazeteyi yeniden diriltme işini neredeyse tek başına sırtlanmıştı: gazeteyi çıkaran 19 kişiden sekizi savaşta şehit düşmüş, kalanlar ise ya hala savaş bölgesinde ya da başka işlere yönelmiş durumdaydı. 1945 yılı Ekim ayında okuyucular her şeye rağmen savaş sonrası ilk sayıya kavuşmuşlardı.

Kısa bir süre sonra gazetenin editörü, eski cephe arkadaşlarından yeni bir gazeteci birliği oluşturmayı başardı. Onlara bu yeni bir mesleğin öğretilmesi gerekliydi ve Hamid Cır ısrarla ve büyük arzularla bunu yaptı. Aynı zamanda, kendi eğitim seviyesini de yükseltti. 1954'te, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Yüksek Parti Okulunda Askeri Eğitim Kursları'nı bitirdi ve bir yıl sonrada Yüksek Parti Okulunun kendisinden mezun oldu.

1968 yılına kadar yayın kuruluna liderlik ederek yeni bilgilerini başarıyla uyguladı. Özel çalışmaları, “Şeref Madalyası” ve Kızıl İşçi Bayrağı’na layık görüldü. Hamid Cır toplamda 20 yılını ulusal gazetede çalışarak geçirdi. Bu süre boyunca edebiyatla uğraşmayı da bırakmadı.

Abaza Edebiyatçılarının Lideri

Cır, üstün yetenekli gençleri tanımlamak, işe çekmek, eğitim almalarına yardımcı olmak için her fırsatı kullandı. Günlük yaşamda, yeni başlayan yazarlarla doğrudan iletişim kurarak, araştırmalarını doğru yöne yönlendirdi. Ve gazete sayfalarından, acemi şairlerin eserlerini sert bir kritiğe tabi tutarak, eleştirel yazılar yazdı.

Genç Abaza şairlerin eserlerini içeren “dağlıların Sesi” derlemesi hakkında da şöyle yazmıştı: “Yazarlarımızın ve tüm edebiyatımızın genç olduğu açık, ama bu bizim için bir bahane olmamalı. Eksiklikleri düşünerek, dikkatlice incelemek, düzeltmek ve eksikliklerin olmadıklarından emin olmak için çaba sarf etmek gerekir. Aksi halde hayatın gerisinde kalacağız, ona ayak uyduramayacağız”.

Ve bu, savaş öncesi ve savaş sonrası dönemlerin edebi eserlerinin değerlendirilmesine yaklaşım arasındaki temel farktır. Abaza edebiyatının doğuşu döneminde, acemi şairlerin yapıtlarında önemli eksiklikler olduğu zaman, onlara katı eleştirilerle yaklaşmak için çok erken olduğu düşünülüyordu.

Cır'ın kendisinin de söylediği gibi, “acemi edebi yazarlara önce ilham olunmalı, işe çekilmeli ve sonra yavaşça öğretilmeli, tüyolar vermeli”. 1950'lerin ortalarında, “öğretmek ve tüyolar vermek” için doğru zaman geldi ve ulusal yazarların en yaşlı ve en tecrübeli olanı bu görevi üstlendi. Hamid Cır, yazarların toplantılarına katıldı ve önemli sorunları dile getirdi. Toplantılardan birinde, toplu kitaplara dâhil edilmek üzere eser seçilmesi konusunu gündeme getirdi.

Cır, “Bir derleme hazırlanırken doğal olarak bu çalışmada bir editör ve derleyen yer alıyor. Bu nedenle çalışmaya, uygun kaliteye ulaşmamış, olgunlaşmamış eserler dahil oluyor. Gazete ve derleme sayfalarında yayınlanacak eserler, yazı bölümlerinin toplantılarında ön görüşmeden geçirilmelidir”, diye konuştu toplantıda.

Başka bir toplantıda, bölgesel bir yazarlar birliğine duyulan ihtiyaç dile getirildi. Cır yazarlar birliğinin olmaması dolayısı ile Karaçay-Çerkes yazarlarının kimin neyin üzerinde çalıştığını hakkında bilgi sahibi olmadığını, eserlere uygun eleştirel analizlerin yapılamadığına, ulusal yazarların iyi eserleri Rusçaya çevrilmediğine deyindi.

Tarih nesirleri

Hamid Cır, Abaza yazılı edebiyatının oluşumuna ve gelişimine çok sayıdaki sanatsal eserlerin yazarı olarak büyük katkıda bulunmuştur. Vladimir Tıgu Abaza edebiyatında nesrin gelişimini tamda onun ismi ile ilişkilendirmektedir. “Dağların Uyanışı”, “Babasının Oğlu”, “Yaşam Arayışı” adlı hikayeleri, sayısız öykü, deneme, kısa öykü, oyun gibi Abaza edebiyatında önemli fenomenler haline gelmiş eserler onun kaleminden çıkmıştır.

Hamid Cır'ın en son eseri, ölümünden sonra 1972'de yayınlanan “Güneşin Uyandırdıkları” adlı kitabıydı. Bu kitapta hikayelere ek olarak, Abaza edebiyatının doğuş dönemi ve ulusal sanat aydınlarının ilk temsilcileri hakkında değerli bilgiler içeren hatıralar vardı. Cır'ın zengin yaşam deneyimi de sanatsal eserlerinde yer aldı. "Yaşam Arayışında" hikayesi büyük ölçüde otobiyografiktir.

Edebi eleştirmenlere göre, tarih Hamid Cır’a kendisi hakkında yazma hakkını vermişti: Kendi hayatının hikayesi, deneyimleri, düşünceleri ve özellikle gözlemleri insanlar için önemliydi.

Bemurza Thaytsıhu, "Güneşin uyandırdıkları" kitabı hakkında: “Bu insan asla ölmedi. Onu toprağa defnederken basım makinesinden kalbinin sıcaklığı ile hala mısralar dökülüyordu…”, diyor.