Dünya Abaza Kongresi

22 Aralık 2024
17:01
Frederick Dubois De Monpere:
Kafkasya'ya bir yabancı bakışı
Frederick Dubois de Monper'in Abhazya ile ilgili çizimlerini tam olarak görebilmek için geniş ekran formatında görüntülemeniz önerilir*

Fransız kökenli İsviçreli gezgin Frederick Dubois De Monpere'nin XIX.yüzyılın 1930'larının başında Abhazya dahil olmak üzere ünlü "Kafkasya gezisini" üzerine yazdığı eserleri, o dönemki Kafkasya ve Kafkasyalılar hakkındaki ayrıntılı açıklamalarının yanı sıra, aynı zamanda bu üç yıllık yolculuk boyunca Dubois tarafından yapılan harika çizimler açısından da hala çok ilgi çekicidir.
De Monpere
Frederick Dubois De Monpere 28 Mayıs 1798 yılında Fransızca konuşulan kantonunda (bazı ülkelerde bölgesel-idari birim) Batı İsviçre'de Neuchâtel de doğmuştur. Frederick'in soyadına daha sonra eklediği "de Monpere" öneki, Dubois'in geldiği soylu ailenin (sonradan yoksullaştırılmış)bir zamanlar yaşadığı küçük köyün adından gelmektedir. Yani, Frederick Dubois de Monpere ismini, Monpere'den Frederick Dubois olarak açmak mümkündür.
Neuchâtel'de
Frederick'in babası Charles Dubois ticaretle uğraşıyordu. Annesinin Marie-Anne Lardy de Auvergne olduğu biliniyor. Dubois'in çocukluğu ve gençliği Neuchâtel Gölü'nün kıyısında (İsviçre'nin batısında ülkenin "Fransızca konuşan" kısmı) geçti. Frederick, Neuchâtel'deki kolejden mezun olduktan sonra, bir süre İsviçre'deki St. Galen kentinde Fransızca öğretmeni olarak çalıştı, ardından Courland'e (şuan ki Letonya bölgesi) taşındı ve burada özel ders öğretmenliği yapmaya başladı. 1829'da Frederick Dubois, Berlin Üniversitesi'ne girdi ve o zamanlar bilim dünyasının aydınlatıcılarından olan: coğrafyacı Karl Ritter ve jeolog Leopold von Buch gibi isimlerden ders alma şansına sahip oldu. Dubois, özellikle Alman bilim adamı, coğrafya bilimin kurucusu, bir İran uzmanı olan Ritter'dan çok etkilenmişti. Frederick'i seyahat etmesi için esinlendiren kişi de Ritter'in ta kendisiydi.
Dubois atlası
Frederick Dubois de Monpere, ilk Kafkasya ziyaretini 1831 yılında gerçekleştirdi. Tüm izlenimlerini, gördüklerinin ayrıntılı açıklamalarını, birkaç yıl boyunca topladığı hikâyeleri, "Kafkasya etrafında, Çerkeslere, Abhazlara, Gürcü, Ermenistan ve Kırım'a yolculuk" başlıklı altı ciltlik kitabında topladı. Bu çalışmanın eki, çizimlerinin çoğu Dubois tarafından yapılmış bir atlastı.

Dubois Atlası, nadir bibliyografik eserler arasına girdi. Bilinen sadece üç kopyası bulunmakta ve hepsi birer müze parçası olarak korunmaktalar. Moskova'daki Rus Devlet Kütüphanesi, St. Petersburg Rus Devlet Coğrafya Derneği ve Gelencik şehrinin yerel tarih müzesinde bulunmaktalar. Dubois de Monpere Atlası, o zamanların Kafkasya'sının detaylı haritalarını, 70'ten fazla manzara çizimlerini ve Kafkasya'nın görüntülerinin yanı sıra o zamanların mimari anıtları ve ayrıca topraklarının jeolojik verileri hakkında birçok bilgi içermektedir.
Kafkasya da
Dubois 1831 baharında Rusya'ya geldi ve neredeyse hemen Kırım'a ve oradan da Kuzey Kafkasya'ya gitti. Kafkasya'nın tüm Karadeniz kıyıları boyunca bir Rus askeri gemisinde seyahat etti ve ardından Batı Transkafkasya'dan Tiflis'e doğru geçti. Seyahatinin ardından Paris'te çalışmalarını yayınladı ve bu çalışmaları sayesinde Fransız Coğrafya Derneği'nin altın madalyasını kazandı. Bu da ona İsviçre'deki Neuchâtel Bilimler Akademisinin Arkeoloji Bölümünün başkanı olma fırsatını kazandırdı.
Romantik şair
Frederick Dubois'in Abhazya'ya dair bütün metinleri: mevcut durumu, yörenin tanımları, izlenimleri ve öykülerle yapılan kayıtları gerçekten oldukça ilginçler. Abhazya'ya yolculuğu Gagra ile başlamştır. Burayı denizden gözlemler, 1825'te Senato Meydanı'ndaki ayaklanmanın ardından oraya gönderilen Rus Decembristlerin kaderi hakkında eleştirilerini yazar. Bu konudaki çizgisinin empati uyandırmasının yanı sıra tamamen şiirseldir:

"Böyle anlarda, kalp duygulara boğulmaktadır. Melankoli ve hüzün olmadan, bakışlarınız sıra dağların çizgisini izler ve üst üste yığılmış, karlı zirvelerle taçlanan teraslarda durur; bir serinlik verir sanki bu eski ormanlar, dağların eteklerini örttükleri örtüleriyle (Dağların etekleri kayın, gürgen ve en görkemli yeşil yapraklı meşe ağaçlarıyla kaplı, çam ormanları ise zirvelerini taçlandırıyor). Ve yaratılışın ilk günüymüş izlenimi verir vahşiliğin ve doğanın ihtişamından etkilenerek artan hisleriniz. Bu manzaraya bakarken, sıcak bir günün ardından güneş Thetis'in kollarına battığında ve hafif taze hatmi duyuları yeniden canlandırırken, uykuya dalmış hayal gücünü uyandırır. Kırmızı gün batımı ışığının yansıması, insanın içine girmeye çalışan bir gizem gibi uzun gölgeler çizdiğinde, aynı ufkun diğer ucunda yükselen ayın sessizliği ve soluk ışığıyla hayal saatini aniden sınırlanır. Tüm bunları görmek, gemiye yaslanarak, kaçak ve ışıltılı dalgaların ritminde sallanmak - bu büyülü bir rüya!... Ey zavallı sürgün! Eğer Gagra'yı ve gri duvarlarının önünüzden akarak, uzaklarda kaybolup Kafkasya'nın eteklerinde küçük bir noktaya döndüğünü görebiliyorsanız ok şanslısınızdır. Sevdiklerinin yanına varmadan yolun bitmesin!".
Vahşi doğanın ortasındaki tapınak
Frederick Dubois de Monpere artık Pitsunda sahilinde. Orada duyduğu eski bir tapınağı aramakla ilgileniyor. Gezgin, Pitsunda tapınağının ilginç bir tasvirini gördüğü şekliyle vermektedir:

"Dörtgen şeklinde inşa edilmiş çatlaklarla dolu bir duvarın, harap bir kapısından geçiyoruz ve burada bildiğim en büyük ve en güzel kalıntılardan birinin karşısındayım. Bu bina hakkında hayranlıkla bahsetmişlerdi, ancak yarattığı izlenim beklentilerimin ötesine geçti, Abhazya'nın vahşi doğasının ortasında bulunan bu, asil ve cesur tarz şaşırtıcı".

Dubois De Monpere, tapınağı ayrıntılı olarak tarif eder, bunun genellikle Roma denilen bir Bizans tarzı olduğu sonucuna varır. Bazı Avrupa katedralleriyle karşılaştırır ve şöyle yazar:

"Benim Pitsunda'da bulunduğum dönemde tapınağın durumu restorasyon olasılığına tamamen açıktı; kubbede yıldırım çarpmasından kaynaklanan büyük bir çatlak ve üst girişin daraltılmış kemeri binadaki tek boşluklardı; geneline bakıldığında tapınak zarar görmemişti".
Baslat'da
Bir süre sonra, yorulmayan gezgin artık Suhum sahili yakınlarındadır. O zamanlar Suhum körfezi oldukça acınası bir görüntüye sahiptir ve Dubois, dikkatli kelimeler ve ifadeler seçme eğiliminde olanlardan birisi değildir. Sadece yemyeşil doğanın ve güzelliğin övgüsünü ve beğenisini arayan birisi için okuması çokta kolay değildir, ancak Dubois'in tarzı - asil reveranstan ziyade acımasız bir doğruluktur.

"1 ½ genişliğindeki, kalelerin üstünden tepelerin eteklerine kadar doğuya uzanan bu küçük ova, modern karantinaya kadar evler ve çarşılarla kaplıymış. Suhum'un o dönemki nüfusu yaklaşık altı binmiş. Taş kaplı kanallarda, Baslata'dan gelen su tüm mahallelere yayılmış; Küçük Türk gemilerinin rahatı için girişine küçük tuğla kaplı bir kanal inşa edilmiş. Dikenli çalılar ve yüksek çimlerle bürünmüş evlerin ve sokakların izleri dışında bu eski Suhum'dan geriye başka hiçbir şey kalmamış; şehri denizden koruyan duvar sadece ayrı bölümler olarak korunmuş; deniz sürekli keskin dalgalarıyla onları kemirmekte; su tıkalı kanallardan akamıyor; kaleyi çevreleyen hendek yer-yer topraklarla dolu; seyrinde akan Baslata bataklıklarda kaybolmakta. Yaz ortasında, buharlaşmasıyla havayı o kadar şişiriyor ki, Poti ve St. Nikolai kalesinden sonra Suhum'un bu sahilini, Rusya'nın yönetimindeki en sağlıksız bölgelerinden biri sayabiliriz. Yüz kişiden oluşan garnizon, hastalıktan harap ve yorgun. Bu arada, Baslata'nın bu kanallarını temizlemek, yapay olarak oluşmuş bataklıkları boşaltmak, kuşkusuz, Suhum sahilini de diğerleri kadar sağlıklı hale getirmek için yeterli olacaktır. Ancak böyle bir görevin uygulanmasını kim üstlenecek ki?".
Dioscuria'yı ararken
Frederic Dubois de Monpere ayrıca, Yunan sömürgecileri tarafından M.Ö. VI. yüzyılın başlarında kurulmuş olan Efsanevi antik Dioscuria kentinin Abhazya'da nerede bulunduğunu anlamaya çalışmıştır. Ziyaret ettiği Suhum-Kale'nin doğusunda olduğunu varsayıyordu. Dubois'in bu konudaki düşünceleri:

"Dioscuria'nın kurucusu olan Milet kentinin sakinlerinin neden Abhazya'nın en büyük nehri olan Kodor'un kıyısını değil, kaynakları ülkenin içinde olmayan küçük bir nehri seçtikleri garip görünebilir. Yerliler bu nehre İskuria, Tshuzameli ve Marmar gibi farklı isimler vermişler. Tamda burada, elbette, birkaç Abhaz köyünün gölgesinde kalan muhteşem ormanların gizlediği kalıntıları görüyoruz. Bu kayın ağaçları, bu meşe ve karaağaçlar, öyle görünüyor ki, dünyanın en eski çocukları. Peki, o zaman Yunanlıların zengin kolonilerini kurmak için bu alanı seçmeleri ve burayı bir duvarla çevrelemeleri bizi neden bu kadar şaşırtmalı? Fakat bugün insanlar burayı terk etmiş gibi gözüküyor. Ya da ihtiyat krallıkla geliyor, tıpkı çiftçinin tarlanın nem altında dinlenmesin izin vermesi gibi. Ovaları ve dağları kapsayan bu sonsuz ebedi ormanları gördüğünüzde, çöl kıyısının uzaklara doğru kaçtığını izliyorsunuz, tarihin beşiklerinden birinde, antik masallar ve mitlerin diyarında, birçok uygarlığın kapısında olduğunuzu düşünüyorsunuz... Bu cennette huzuru bulan insanlar nerede?"
Samurzakan
Dubois, o zamanlar ki Abhazya'ya olan yolculuğunu Samurzakan'da sonlandırdı. (Abhazya'nın bugünkü Gal bölgesi). Orada Abhaz Prensi Ançabadze ve Gürcü Prens Dadiani arasında meydana gelen bir tartışmayı anlatıyor:

"1832 ve 1833 döneminde Samurzakan, sürekli soygunların olduğu bir arenayı temsil ediyordu. Tartışmayı yaratan nedende tam olarak buydu. Bir zamanlar Levan Dadiani, Mingrelia'nın modern egemen prensi, aldığı alkolün etkisi ile o sırada onunla birlikte olan Prens Ancçabadze'ye, bunun Rus hizmetinin bir memuru olarak saygınlığına uymayacağı gerçeğine atıfta bulunarak reddettiği bir şeyi yapmasını istedi. Duyduğu itiraz karşısında çok öfkelenen Dadiani sopayı alarak Ançabadze'ye vurmak istedi fakat prens kendisini kamasıyla savundu. Bu durum Daidiani'yi daha da sinirlendirmişti. Aynı şekilde hırslanan Ançabadze Dadiani'ye kamasını fırlatmış neyse ki isabet ettirememiştir. Daha sonra Dadiani hizmetkârlarını çağırarak Ançabadze'yi kalelerinden birisine kapatmalarını emreder. Kaleden kaçan Ançabadze Samurzakan'da saklanır. Ve burayı Dadiani'ye karşı olan kininin arenasına çevirir. Durmadan Mingrelia'ya saldırarak, soyarak, boşaltarak, Tsaballıları yardıma çağırarak, Prens Dadiani'yi kendisiyle mücadele edemeyecek duruma getirir. Sonra Dadiani, Samurzakan sınırlarını ordusuyla Ançabadze baskınlarına karşı koruması ve yardıma gelmesi için Ruslardan acil bir istekte bulunur".
"Kafkasya – onların inleri"
Dubois'nin çalışmalarını okuduğunuzda, çoğu zaman Abhaz prensleri hakkındaki, dizginsiz öfkeli, "vahşi" gibi en aşağılayıcı eleştirilerle karşılaşırsınız ve yazar, Çarlık Rusya'sının buraya, dünyanın bu güzel köşesinde yaşama nasıl düzen getirebileceği hakkında fikirler yürütür. İşte gezginin XIX. yüzyılın 1830 yıllarında yazdıkları:

"Rusya'nın doğusuyla kısa ve güvenilir bir ticaret yolu açıldığında, Abhazya hızlı gelişim yolunda bir dürtü ile kucaklanacak. Abhazya ve Migrelya'ya saldırıp, soyup boşaltmak için her daim hazır olan yırtıcı kuşlara benzeyen bu dağlı, soyguncu Tsaballıların önüne sert bir şekilde geçilirse işte o zaman bu zavallı ülkeye huzur gelir. Yalnızca kısa ve kolay yollarla Rusya Kafkasya'ya boyun eğdirebilir ve kendilerini çok güçlü sanan, tüm Kafkasya'nın kendi inleri olduğuna ve Çerkeslerin çağırdıkları her zaman yardım için hazır olduklarını düşünen Abhazya prenslerinin sinsiliklerini bastırabilir".
Görenekler üzerine
Frederick Dubois de Monper'in yerel yaşam ve geleneklerle ilgili gözlemleri de oldukça ilginç. Yabancı, misafir ne kadar önemliyse kestikleri boğada o kadar büyük oluyor diyor. Gezgin, misafirin sadece masa kurularak ağırlanmadığını, aynı zamanda dans ve müzik gibi eğlencelerinde gerçekleştirildiğini vurguluyor:

"Dans ederken birden bırakıp topluluğu terk etmek çok ayıplanıyor. Çok kez, dansçının savaş alanında ne kadar inanılmaz çaba sarf ettiğini görme fırsatım oldu. General, orada bulunan bir bayandan, dansta yer almasını istiyor; tüm lütfünü göstererek iki Abhaz delikanlısı ile neredeyse bir saattir dans eden kız karşısındakini yormaya çalışıyor, ama diğeri de pes etmek istemiyordu. Peçe yerine büyük beyaz bir kumaş ile kapadığı yüzünden nefes nefese kaldığı belliydi, dizleri bükülüyordu ve artık neredeyse bayılmak üzereydi. General genç kız için delikanlıyı mağlupluğu kabul etmeye ikna etmek zorunda kalmıştı".
Kafkasya gezisi
Gezgin- Dubois, o zamanlar Abhazya hakkında en değerli tarihi, coğrafi, topografik bilgiyi bırakmıştır. Görüşleri ve yargılamaları genellikle sert, bazen önyargılıdır, ancak yine de o dönemin Abhazyası ile ilgilenen herkesin büyük ilgisini çekmektedir.

Frederick Dubois de Monpere, 1834 yılına kadar Kafkasya'da seyahat etti. Eserlerinin yayınlanmasından sonra, Neuchâtel'deki akademide profesör oldu. Bu akademi 1848'de kapandığında, Dubois arkeolojiyle uğraşarak, Cressier kasabasında Neuchâtel civarında ve Fransızların Kolombiya bölgesinde arkeolojik kazılar yaptı. Ayrıca Neuchâtel katedral kilisesini de inceledi, eserlerini ve derlemelerini Zürih kütüphanesine bağışladı. Dubois'in kişisel hayatı hakkında çok az bilgi bulunmaktadır. Neuchâtel'deki Peze kasabasında 51 yaşında öldüğü bilinmektedir.
Left
Right

Metin yazarı - Arifa Kapba, bild editörü - Naala Ayüdzba, editör - Olga Soldatenkova, genel yayın yönetmeni - Amina Lazba