Sariya Lakoba– Abhazya'nın en ulu kadınlarından biri, kadın sadakatinin, sabrın ve fedakarlığın abidesi. Bedelini hayatı ile ödediği, işkence altında bile reddetmediği kocasının, anısına duyduğu saygıdan dolayı, Fazil İskander kendisini bu sözlerle tanımlamıştır.

Arifa Kapba

Kaderin ona biçtiği kısacık 35 yıla, mutlu bir evlilik, annelik, muhteşem resepsiyonların ışıltısını, iktidardakilere ev sahipliği, eşine ve eşinin ailesine hizmet ve geri dönmediği Rusya Sovyetleri Sosyalist Federal Cumhuriyeti İçişleri Halk Komiserleri Konseyinin parmaklıklarını sığdırdı. Sariya (ya da Sarie) 1904 yılında Batum’da Acar Ahmet-Mamed Cihoğlu’nun ailesinde dünyaya geldi. Sariya’nın dışında altı çocuğu daha olan ailenin, Batum sahilinde kiraya verdikleri birkaç tane evleri, ekmek fabrikaları ve bakkalları vardı. Sariya’nın annesi Melek Patlandzia Oçamçıralı bir Abhazdı. Adile Abbasoğlu «Unutamıyorum!» adlı kitabında Melek’ten, «1920'lerin başında hala çarşaflı olan bu sıradan kadın, yedi çocuğu mükemmel bir şekilde yetiştirmeyi başardı. Hepsi birbirleriyle çok iyi anlaşıyor ve annelerine tapıyorlardı», diye bahsediyor.

Nestor ile karşılaşması

Sariya, gelecekteki eşi (ilerleyen zamanda Halk Komiserleri Konseyi Başkanı olacak) Nestor Lakoba ile Batum’da kendi evinde tanıştı. Ağabeyi Aki, Nestor'la arkadaştı ve Aki Abhazyalı arkadaşını Menşeviklerden saklamak için kendi evine getirmişti. Sariya o zamanlar sadece 15 yaşındaydı. Büyük kahverengi gözleri olan ince, esmer genç kız Nestor'un hemen ilgisini çekti. Kız da genç devrimciye aşık oldu. İkisi birlikte kaçmaya karar verdiler. Sariya’nın ağabeyleri ve ebeveynleri başlarda bu duruma kızsalar da zamanla sakinleşerek Nestor’u değerli bir damat olarak kabullendiler. Şair ve çevirmen Sergey Lipkin, Lakoba ailesi için «Nestor ve Sariya» adlı bir şiir yazdı. Bu yayınlanmamış eser, edebiyat almanakı «Metropol» de beraber yazdığı zamanlardan Lipkin'i şahsen tanıyan Fazil İşkander'den, tarihçi Stanislav Lakoba'nın eline geçti.

Onun gözlerinde sonsuzluğu okumuştu
Sonsuzluk gibi ışık ve özgürlük doluydu
Kardeşlerinin, babasının tehditlerinden ve gazabından
Annesinin gözyaşlarından
Ve İslam’ın kurallarından bile güçlü gelmişti
Her şeyi çok iyi anladı, kendini ona adadı
Ve Devrim Komitesinde
«İşte benim karım» dedi.

Sariya, orta eğitimini bile bitirmeye yetişemeden Nestor ile evlendi. Öğrenimini, Nestor’un genç eşi için eve getirttiği özel öğretmenlerin verdiği dersler ile sürdürdü.

Sariya sınavlara girerek diplomasını almayı başardı. Nadejda Lyutahina «Sariya eve dönüyor» adlı kitabında, «O zamanın şartlarında Acar bir kız için bu gerçek bir başarıydı, çünkü yirmili yaşlarındaki birçok Müslüman Acar kızı hala çarşaflıydı. Elde ettiği başarı ile yetinmemişti. Sariya çok fazla okuyarak kendini geliştirmeye devam etti. Doğal zarafeti ve ince zevkini, keskin zekası ve görgü bilgisi ile tamamladı. Pupanın kelebeğe dönüşümü gibi, Sariya dağlı bir kızdan bir First Lady»e dönüşmüştü», diye belirtiyor.

Suhum’daki mutlu hayatı

Sariya, Nestor, annesi ve diğer en yakın akrabaları, bugünkü Lakoba ve Zvanba sokaklarının köşesinde bulunan, Suhum'daki büyük bir konakta yaşıyorlardı. Bu olağanüstü çiftin hayatının en can alıcı ayrıntılarını, Sariya’nın gelini - küçük kardeşi Emda’nın eşi Adile Abbasoğlu «Unutamıyorum!«» adlı kitabında anlattı. Adile kitabında, Sariya’dan, giyimden evdeki düzene kadar çok ince zevki olan bir kadın olarak bahsediyor. Abbasoğlu, «Sariya’nın çoğunluğu erkek kardeşleri tarafından hediye gelen çok fazla değeri takısı bulunmaktaydı. Nestor karısını bu yönde çok fazla şımartmayı gerekli görmüyordu. Sariya bu takılarını hiçbir zaman göze sokacak şekilde taşımamıştı, bunu görgüsüzlük olarak görüyordu. Örneğin ihtişamlı bir yüzük takmışsa küpelerini daha sade seçmeye gayret ediyordu. Hükümetteki diğer kadınlar kendilerine onu örnek alıyorlardı. Kadınlar sürekli Sariya’ya tavsiye için gelirlerdi, Sariya onları kırmadan nazikçe ve tüm içtenliğiyle onlara yardımcı olmaya çalışırdı», diye yazıyor.

Sariya gelini Adile’ye de kendisinin neredeye ezbere bildiği, 1864 yılında basılan «İnce zevkin kuralları» adlı kitabı okumasını tavsiye etmişti.

Eşitlerin arasındaki öncü

Sariya, Lakoba evinin ruhuydu. Evin içindeki herkesi Avrupa’nın çağdaş kültüründe birleştirmek için çok çaba sarf ediyordu. Mesela evde herkesin çatal, bıçak kullanmasını isterdi (geleneksel Abhaz yemeklerini elle yemek adettir.). Adile, Sariya’nın bunu Abhaz geleneklerini beğenmediği için değil, Nestor’un çevresinin çağdaş görünmesini istediği için yaptığını ve Nestor Apallon-ipa’nın bundan dolayı Sariya’ya minnettar olduğunu belirtiyor.

Nestor ve Sariya çiftinin 1921 yılında Rauf adını verdikleri bir oğulları oldu. Siyah gözlü yakışıklı oğlan annesine çok benziyordu. Bakıcısı Abhaz Naziya Honeliya, Rauf’u Abhaz adetlerini ve dilini öğreterek büyütüyordu. Sariya, oğlunun iyi bir eğitim alarak büyümesi için çabalıyordu. Rauf’un kütüphanesinde Rus ve Fransız yazarların kitapları bulunmaktaydı.

Misafirperver Sariya, geleneksel yemekler de dahil olmak üzere, çok güzel yemek yapardı, misafirleri için masada servisi kedisi yapmayı tercih ederdi. Lakoba evine gelen misafirler genelde kıdemli ve ünlüler arasındandı. Sariya müziği çok sever, çok iyi de dans ederdi. Evlerinde Stalin tarafından hediye edilen bir gramofon bulunmaktaydı. Stalin’in ailesi deyim yerindeyse Sariya’yı hediyelerle şımartmayı seviyordu. Stalin'in karısı Svetlana Alliluyeva, Sariya’ya küçük bir bayan tabancası vermişti, Stalin ise Abhazya'nın first lady’sinin zevkle sürdüğü arabayı hediye etmişti.

1936 yılına kadar Nestor ve Sariya çiftinin hayatı bulutsuz görünüyordu. Stalin’in, Lakoba'yı halkın içişleri komiserinin yerini almaya davet etmesi ile her şey değişti. Abhazya'nın lideri bu teklifi reddetti, çünkü uzun süredir Abhazya'yı «Gürcüleştirmek» planlarını yürüten Beria'nın «ellerini çözme» amacıyla kendisini ülkeden uzaklaştırmak istediklerini çok iyi anlıyordu.

Nestor’un son ziyareti

Bir Aralık akşamı, Nestor eşine Beriya’nın kendisini acil çağırdığını, yola çıkacağını söylediğinde, tüm ziyaretlerinde kendisine eşlik eden Sariya, yalnız gitmesini istemediği için aralarında tartışma çıktı. Ama Nestor çok kararlıydı, kesinlikle karısını yanında götürmek niyetinde değildi, sadece şahsi şoförü ile gitmek istiyordu. Nestor, «Karımın benim korumam olduğu, benim tek başıma bir yere gitmeme izin vermediği sözlerini duymaktan bıktım!», diyerek fırlar ve odadan çıkıp gider. Fakat arabasına binmeden silah sesleri duyulur. Adile Abbasoğlu o anları şöyle Nestor Apollon-ipa aşağıya inmeye başladı. Üzerinden bir dakika geçmemişti ki dışarıdan kulakları çınlatan bir silah sesi duyuldu. Sariya korkunç bir çığlıkla kendini kaybederek merdivenlerden aşağıya inmeye başladı, bizde arkasından koşuyorduk. Kapının önünde, havadaki elinde silahı ile gülümseyerek Nestor dikiliyordu. Korkudan titreyen Sariya’yı sarılıp göğsüne bastırarak, «Eğer bana bir şey olursa acı içinde ağlayacağına artık eminim», dedi.

Uğursuz kehanet neredeyse anında gerçekleşti. Nestor, Tiflis'ten sağ çıkmadı. Beriya’nın Lakoba’ya gösterdiği, Abhazya’ya Gürcülerin yerleştirilmesi planı yüzünden çok ciddi tartıştılar. Nestor, kızgın bir şekilde bu planları reddederek, «Ancak cesedimi çiğnerseniz», dedi. Aynı gece Nestor aramızdan ayrıldı. Abhazya'nın lideri, uzlaşma için olduğu iddia edilen, annesinin ve eşinin zorla sürüklediği, Beria'nın evindeki akşam yemeğinde zehirlendi. Daha sonra yapılan otopside potasyum siyanür ile zehirlendiği ortaya çıktı.

Lakoba’nın vefat haberini alan Sariya’nın acısını anlatacak bir tarif yoktu. Sariya çığlıklar atıyor, saçlarını yoluyordu. Oğlunu bağrına basan Sariya korkmaması için «Yoldaş Satliin’in» kendilerine yardım edeceğini kulağına fısıldıyordu. Sariya çok uzun zaman, aile dostlarının kocasının başına gelenden haberi olmadığını düşündü. Abhazya’nın liderinin naşı ile Abhaz Dram Tiyatrosunda vedalaşmak için binerce insan akın etti, dünyanın dört bir köşesinden Sariya’ya başsağlığı telgrafları ulaştı. Fakat «Yoldaş Satlin» den hiç bir ses çıkmamıştı.

Nestor Lakoba’nın cenaze töreni, Suhum, 1 Ocak 1937
© Abhzya Devlet Müzesi

Nestor’suz hayat

Lakoba’nın cenaze töreninden bir ay sonra, onunla ilgili kötü söylentiler yayılmaya başladı, resimleri her yerden kaldırıldı ve sonunda tutuklamalar başladı: İnsanları, daha sonrasında izleri bulunamadan kayboldukları İçişleri Halk Komiserleri Komitesine çağırmaya başladılar. İçeri alınanlardan biri de Sariya’nın kardeşlerinden biri olan Mecit olunca, Sariya Rauf’u da yanına alarak Moskova’ya gitti ve Stalin’den görüşme talep etti. Fakat Kremlin'e ulaşamadı. Sariya Abhazya'ya, kırılmış ve çökmüş olarak döndü.

Nestor ile birlikte yakın akrabaları da «halkın düşmanları» ilan edildiler. 1937 sonbaharında, tüm ülke «on üç Lakoba» vakası hakkında yapılan radyo yayınına kulak kesilmişti. Suçlu koltuğunda oturanlar arasında; Mihail ve Vasiliy Lakoba, Konstantin İnal-İpa, Mihail Çalmaz, Vladimir Ladaria ve Nestor’un diğer dava arkadaşları vardı. Bütün bu isimler daha sonra kurşuna dizildiler. Arkalarından eşleri ve çocuklarının ıstırabı başladı. Kimisi öldürüldü, kimisi ise hayatını parmaklıklar arkasında geçirdi.

Bulutların ailede giderek daha fazla toplandığını fark eden Sariya, kocasının arşivini saklamayı başarır. Abbasoğlu, O ve erkek kardeşi, Troçki'nin mektuplarını ve diğer tehlikeli kağıtları, tanıkların önünde avluda yaktılar, ama aynı zamanda, kalın folyoyla kapladığı bir kutuya diğer önemli belgeleri koyarak evdeki gizli bölmeye sakladı.

Lakoba «halkın düşmanı» olarak ilan edildiğinde ve Stalin'e karşı komplo hazırlığında olduğu iddia edildiğinde gerçek bir av başlatıldı ve Suhum, Mihailovskiy mezarlığında bulunan Nestor’un mezarının yok edilebileceği söylentileri yayıldı. Sariya'nın burada ölen kocasına sadakatini gösterdiği söyleniyor. Resmi versiyona göre, Lakoba’nın naşı mezarından çıkarıldı ve Mayak bölgesinde (Suhum’a bağlı bir bölge) yakıldı. Fakat Adile Abbasoğlu kitabında, Sariya, Lakoba’nın annesi Şahusna ve Sariya’nın kardeşi (Adile’nin eşi) Emda’nın söylentileri duyduktan sonra mezarlık bekçisi ile anlaşarak Nestor’un naşını mezardan kaçırdıklarını yazmakta.

Adile Lakoba’yı memleketi Lıhnı’ya gömdüklerinden emin olduğunu, fakat mezarın tam yerini sadece Sariya ve Şahusna’nın bildiğini yazıyor. Sariya, daha sonrasında işkence ile kendisinden bu bilgiyi sızdırabileceklerini düşünerek Emda’nın naşı defnetme kısmına katılmasına izin vermemişti. Nestor’un karısı ve annesi bu sırrı kendileri ile birlikte mezara götürmüşlerdi.

1937 yılı Ağustos ayında Sariya’yı da tutukladılar. Sariya’yı, Nestor’u «halk düşmanı» olarak gösterebilecekleri herhangi bir belge bulma umudu ile evi alt üst ettikten sonra kendi evinde tutuklamışlardı. Sariya, İçişleri Halk Komiserleri Komitesinin parmaklıkları arkasında en vahşi işkencelere maruz kaldı. Sariya’yı hücrelere kapattılar, kardeşlerine gözü önünde işkence ettiler, kardeşlerinin önünde kendisine işkence ettiler. Nestor’un Stalin’e komplo hazırlığında olduğunu itiraf ettirmek için bunların fayda etmediğini gördüklerinde, Sariya’yı oğlu Rauf ile konuşturmayı denediler. Oğlunu annesinin gözleri önünde acımasızca dövüyorlardı.

Adile Abbasoğlu aralarında geçen konuşmayı şöyle anlatıyor:

* Kurtar beni anne, ne istiyorlarsa söyle onlara.

* Dayan oğlum, dayan… Senin baban temiz bir insandı. Bizi nasılsa buradan salmayacaklar…

«Alın size imza…»

Zaman geçiyordu, fakat tüm işkencelere rağmen kocasının komplo hazırlığında olduğuna dair Sariya’dan bir itiraf almaları mümkün olmamıştı. Kadının son derece korktuğu yılanları devreye sokmuşlardı. Her türlü iğrenç sürüngeni hücresine salmışlardı. Sariya’nın yürek parçalayan çığlıkları diğer tüm hücrelerde yankılanıyordu.

Aynı dönemde tutuklanarak hücrelerden birinde tutulan Adile Abbasoğlu, «Zihni bulanıktı, kâh ağlıyordu, kâh çılgınca kahkahalar atıyordu, kâh kendi kendine birilerini azarlıyordu. Bu krizlerin ardından kan kusmaya başladı (ciğerleri patlamıştı). Kısa bir süre sonra hemoptizi ile cezaevi hastanesine kaldırıldı. Hastalar ellerinden geldiğince ona yardım etmeye çalışıyordu, doktor en azından biraz olsun acısı dindirebilmek için iğneler yapıyordu. Paçavra ve samandan oluşan yataktan artık çıkamıyordu. Yaşlı bir kadına benzeyen Sariya yatakta nefes almakta zorlanarak iki büklüm yatıyordu.

16 Mayıs 1939'da Tiflis'teki Ortaçalskiy hapishanesinin hücrelerinden birinde ölmek üzereydi. Bu sırada müfettişlerden biri elinde kâğıtlarla Sariya’nın yanına gelerek, tekrar kocasının Stalin’e ihanet ettiğini kabul eden belgeleri imzalamasını emretti. Yatağından güçlükle doğrulan Sariya, kağıtlara kan tükürerek, «İşte size bir asır yetecek imzam», dedi.

Biricik oğlu Rauf’u da korkunç bir kader bekliyordu. Adile Abbasoğlu, Rauf Lakoba’nında yargılanarak sıkı rejim kampına gönderildiğini yazıyor. Birkaç yıl sonra Rauf, Beriya’ya vatanına dönüp okumak ve çalışmak için kendisine izin vermesi talebinde bulunduğu bir mektup yazdı. «Yılan-Rauf’un» hala hayatta olduğunu öğrenen Beriya sinirden çılgına döner ve gencin biran önce kamptan alınıp tekrar yargılanması talimatını verir. Her sorgulamada Rauf’tan ailesinin «Vatan hainleri» olduklarını kabul etmesini isterler. Radyo ve yazılı basında ailesinin hain olduğunu söylemesi halinde hayatını bağışlayacaklarını söylerler. Rauf’un tüm bunları reddetmesi ile işkenceler tekrar başlar.

Anlatılan versiyonların birinde, bu işkencelerin sonucunda kendine gelemeyerek hayatını kaybettiği söylenmekte. Bir diğerinde ise 1941 yılı 28 Temmuz tarihinde Rauf Lakoba kurşuna dizilmiştir.

Yakın zamanda gelişen olaylar sonucunda güvenilir kaynaklardan edinilen bilgi, Rauf Lakoba’nın, Lakoba sülalesinden gelen diğer genç erkekler; Nikolay Mihail-ipa, Lakoba, Grigolia ve Tengiz Vasili-ipa Lakoba ile birlikte Moskova'daki «Kommunark» adlı atış sahasında gömülü olduğu yönünde. Bu gençlerin hepsi 1937'de karşı devrimci örgüte katılmakla suçlanarak 1941'de kurşuna dizilmişlerdi.

Bu bilginin keşfi, Efrem Eşba’nın torunu Viktor Eşba-Abramyan'ın, dedesinin adını NKVD özel mülkü «Kommunar» atış poligonunda bulmasının hemen ardından gerçekleşti. Bu bilgi, Sariya ve Nestor'un oğlunun nerede ve ne zaman öldüğü konusundaki çelişkilere son vermekte, zira bu bilgiden önce Rauf'un insanlık dışı işkencelere dayanamayarak öldüğüne dair fikirler öne sürülmekteydi.

Fazil İskander’in Sariyahakkındaki konuşması, Suhum, Samson Çanba Abhaz Dram Tiyatrosu, 1990 yılı
© ADRTK

Yazar Fazil İskander, Abhazya'daki 75. doğum günü kutlamasında, Sariya hakkında şu sözleri söylemişti: «Ülkemizin, hatta sadece Abhazya'nın değil, tüm Rusya'nın da en ulu kadınlarından biri olduğunu söylememizin önünde bir engel olamaz diye düşünüyorum, çünkü onun en büyük işkencelerinin sebebi - tarihi gerçekleri korumaktı. Ve kocasına olan sadakatini, yaşamının gerçeği olarak kabul ettiği tarihsel gerçeğe olan sadakatini hayatından üstün tuttu… Bu yüce kadına Abhazya’nın bir anıt heykel dikmesi gerektiğine inanıyorum. Abhazya’da böyle bir anıtın eksikliği var».

Bu kahraman kadının anısına bir anıt dikilmesi için birkaç kez kamu girişimlerinde bulunulmuştu. Hatta bu heykelin Lakoba’nın Müze Evinin önüne dikilmesini adının da «Sariya evine dönüyor» konulmasını önerenler bile olmuştu. Fakat henüz konuşmaların ötesine geçilebilmiş değil.