Abhazya'nın onursal kültür emekçisi, yazar, "Ahidz-Apşa" II. derece madalyasına sahip Adile Abbas-oğlu 2019'da 99. doğum gününü kutladı.

Asta Ardzinba

Kadın - efsanedir, kadın - dönemdir, kahraman ve takip edilecek bir örnektir. Farklı zamanlarda, gazeteciler, yazarlar, kamu ve kültürel yaşamın önde gelen temsilcileri, Adile Abbas-oğlu hakkında bu sözleri yazmıştır. Adile Şahbas-pha, henüz Sovyet döneminde ödüllendirildiği Abhazya Onursal Kültür Emekçisi ve emek gazisi unvanına sahip.

Kendisi ayrıca – «Şan-Şeref» (Abh. - Ахьдӡ-Аԥша – Abhazya’nın en yüksek nişanı) madalyası II. derecesine sahiptir. Bununla birlikte, unvan, ödül, madalya veya diploma, ne kadar prestijli olursa olsun, hiç birisi kişiliğinin büyüklüğünü tam olarak yansıtamamaktadır.

Adile Abbas-oğlu– efsanevi Sovyet lideri Nestor Lakoba ailesinin bir üyesi, eşi Sariya Lakoba’nın (kızlık soyadı Cih-oğlu) gelini ve aileden sağ kabilen tek kişidir.

Akrabalarının tutuklanması, “halk düşmanının eşi” olarak üniversiteden atılması, hapishaneler, sürgün, kıtlık, yıllarca saklanma gereği - Stalin baskısının tüm cehennem evrelerini yaşamış, ancak hayatta kalarak hatırladığı her şeyi anltmıştır. Canlı tanığı olduğu olayları anlatması - dönemin tarihinin bir anıtı ve Abhazya'nın tarihine, eski Sovyetler Birliği ülkelerinin tarihine ve hatta tüm insanlığın tarihine paha biçilemez şahsi bir katkısıdır.

Suhumlu

Adile – İran asıllı bir Suhumlu olan, kerpiç fabrikasının sahibi Yahya Abbas-oğlu’nun torunudur. Çocukluğu, Georgevskiy ve Ekatrinenskiy (günümüzde Ayaayra ve Çoçua sokakları) sokakları arasında geçmiştir.

Adile Şahbas-pha 1920’li yıllarda Suhumla ilgili anılarını şöyle anlatıyor, “O zamanlar, Suhum oldukça küçüktü, içinde ahşap yapılar egemendi ve sadece on bir adet taş bina vardı. Ticari ve idari bölgeler, Kızıl Köprü ve şehrin üst villa kısmı arasında üçgen biçiminde bir alanda yaşıyorduk. Bu bölge aristokratların bölgesi olarak kabul edilirdi. Dışarı ayakkabısı mutlaka rugan ve deriydi. Erkekler keçe şapka takıyordu, kadınlar ise dar kenarlı şapka. Bazıları da peçeden vazgeçmemişlerdi. Soğuk kış akşamlarında kasaba halkı birbirlerinde toplanırdı. Erkekler tavla, satranç, domino ve kart oynarlardı. Uzun saatler konuşurlar, eski günleri yâd eder, gösteriler ve kitaplar hakkındaki izlenimlerini paylaşırlardı. Biz çocuklar ise ağzımız açık dinlerdik. Masada her zaman kahve, şeker, meyve ve fındık olurdu”.

Adile, Abhazya’nın ilk devlet başkanın eşi – Sariya Lakoba’nın kardeşi Emdı Cih-oğlu kendisine aşık olduğunda henüz on beş yaşındaydı. Çok geçmeden evlenmişlerdi. Adile’nin babası Şahbas kızının erken evliliği konusunda çok endişeliydi, fakat bir süre sonra evliliklerini kabullenerek onayladı. İşte Adile Nestor Lakoba’nın ailesine böyle girmişti.

Fakat Adile’nin mutlu evlilik hayatı çok uzun sürmedi: evlendikten sadece bir buçuk yıl sonra Lakoba ailesinin tutuklamaları başlamıştı ve Emdı’da bundan kaçamamıştı. Çok geçmeden Adile’nin kendisi de 18 yaşında hapishaneye gönderilmişti, daha sonrasında ise sürgüne. Olaylar 1938 yılı Şubat ayında başlamıştı.

Unutulmaması için

Hatıralarını yazdığı kitabı «Unutamıyorum» da (birinciyi tamamlayan nitelikteki ikinci kitap «Benim Abhazyam– benim kaderim» – adı altında basılmıştır) Adile Şahbas-pha 20. yüzyılın başlarında Suhum'u, Sovyet Abhazya devlet lideri Nestor Lakoba'nın ailesindeki yaşamını, o zamanlar Lakoba ile arkadaş olan ve sıklıkla evi ziyaret eden, Sovyet siyasi ve parti liderleriyle görüşmelerini anlattı. Kitapta, tüm Lakoba ailesinin uğradığı zulüm, siyasi baskısılar ve ölümünden sonra Adile'nin kendisinin tutuklanması, hapishaneye atılışı sürgün edilişi, kaçışı anlatılmaktadır.

Kitap ilk olarak 2005 yılında basılmıştır. Yayın okuyucular arasında büyük ilgi uyandırmış, çok kısa sürede tükenerek nadide bibliyografik eserler arasında girmiştir. Adile Abbas- oğlu'nun otobiyografisi Türkçe ve Macarcaya çevrilmiştir. Stalin dönemindeki siyasi baskı kurbanlarının anıları, güvenilir bir tarihsel kaynak haline gelmiştir.

Adile Şahbas-pha, “Çok saygın biri, hatıralarımı okuduktan sonra bana şunu sordu: - Tüm bunlar doğru mu? Birkaç saniye boyunca şaşkınlıkla suskun kaldım. - Bir yazara benziyor muyum? Bütün bunları yazabilseydim, bu benim büyük bir yeteneğim olduğu anlamına gelirdi!”, diye yazıyor kitabında.

Misafirlere her zaman sevinilen ev

Bugün Adile Şahbas-pha ve kızı Lilya (Leyla isminin farklı söylenimi) eski evlerinde sakin ve mütevazı bir hayat sürüyorlar. Yazar nadiren röportaj veriyor, ancak gazetecilerin ve film yapımcılarının yıllar boyunca ona olan ilgileri zalmamış ve hala zaman-zaman burada, bugünkü adı ile Ayayra (Zafer) Bulvarı ve Çoçua Caddesi'nin kesiştiği evde kameralar, kayıt cihazları ve defterleri ile misafirler eksik olmuyor.

Böylece, Adile Şahbas-pha'nın hayatı, Kabardeyli yazar ve şair Zarina Kanukova'ya onun hakkında bir kitap yazması için ilham verdi. Adile Şahbas-pha’nın ailesi şu anda kitabın basım öncesi çalışmasını inceliyorlar.

Ayrıca, Lilya yakın zaman önce, Adile Abbas-oğlu'nun ana karakterlerinden birisi olduğu “bir filmi göstermeye geldiler” diyor. Yerel ve yabancı basında son günlerde aktif olarak tartışılan Marianna Yarovskaya'nın yönettiği "Gulag Kadınları" adlı belgesel filminden bahsediyor. Çekimler, 1930'ların baskısından kurtulan kadınlarla gerçekleştirilen samimi görüşmelerden oluşuyor. Film beş yıl boyunca, Urallar, Uzak Doğu, Abhazya ve Moskova çevresindeki bölgelerde çekildi. “Gulag Kadınları” adlı belgesel filmi «Oskar» ödüllerinin ön listesine alındı. Ayrıca Abhaz izleyicilerin, Nisan ayının başlarında Abhazya'nın başkentinde düzenlenen İkinci Suhum Film Festivali'nde bu filmi görebilme imkanı vardı.

Adile Şahbas-pha ise misafirlerin evine gelmesinden her zaman mutluluk duyuyor. Yaşına rağmen ve son zamanlarda kendini iyi hissetmemesine rağmen, hava durumlarının da pek iç açıcı olmadığından bahsederek samimi bir hoş geldin ve ikramlar için kendinde güç bulmaya çalışmakta.

«Yağmurlarda hala durmadı», – diye sözleri arasında hatırlatmayı unutmuyor.

Fakat Adile Şahbas-pha uzun süre konuşmaktan çok yoruluyor – ama kızı Lilya yardımına yetişiyor.

Lilya, “Geçen yıl, Moskova'dan misafirlerimiz geldi. Bunlar annemin hücre arkadaşlarının torunlarıydı. Kitabı okumuş ve büyükannelerini onda bulmuşlardı. Bu sebeple annemi görmeye geldiler. Harika bir toplantıydı”, diye paylaşıyor.

Adile Şahbas-pha 99.yaşını arkadaşları ve yakın çevresi ile kutlamaya hazırlanıyor. Kutlamaların yeni evliler - Emdı ve Adile’nin bir zamanlar coşku ile karşılandığı eski salonda yapılmasına karar verildi.

Lilya, “O zaman düğünün misafiri olan Vasiliy Lakoba (bir Abhaz devrimcisi, ulusal kurtuluş müfrezesinin liderlerinden biri) tavana üç kez ateş etmiş”, diye aile geleneği hakkında bahsediyor, annesi ve Sariya Lakoba'nın erkek kardeşinin düğününden bugüne kadar korunmuş bir kadehi gösteriyor. Başka bir oturma odasında ise, aile yadigârı, Nestor Lakoba tarafından düğünde hediye edilen, el boyaması bir sürahiyi gösteriyor.

“Anne” kelimesini kullanmam yasaktı”

Lilya’nın da anlatacağı çok şey var aslında. Annenin sürgünü, doğduğu Kazakistan'dan kaçışları ve daha sonra annesi Adile Abbas-oğlu'nun rehabilitasyonunu tamamlanıncaya kadar sürekli gizlenmesi, hem Lilya'nın, hem de ölen ağabeyi Eduard’ın sağlığı üzerinde büyük izler bırakmış.

Adile’nin her iki çocuğu da Kuzey Kazakistan'da sürgünde iken kendisi gibi sürgün olan İvan Vasiliadi ile evliliğinden dünyaya gelmişti. Otobiyografik kitabında, yaşamının o dönemini Abbas-oğlu ayrıntılı olarak yazmıştı. İnsanlık dışı yaşam koşulları, kıtlık ve salgınlar zamanıydı. Ve ailenin kaderini değiştiren o an olmasaydı bunun ne kadar süreceği tahmin bile edilemezdi”.

Adile Abbas-oğlu bu olayları: “Bir gün, Leyla üç yaşındayken, düşüp kolunu dirsekten kırmıştı. Doktor onu dikkatlice inceledi ve durumun çok tehlikeli olduğunu, ancak yardım edemeyeceğini söyledi. Eli şişmiş, ateşi yükselmişti. Ne yapacağımızı bilemedik. Çocuğumuz

ölüyordu. Ve cesur bir adım atmaya karar verdim: çocuklarımı kurtarmak için izin olmadan bu bölgeden ayrılacaktım”.

Adile çocuklarla kaçmayı başardı, uzun süre saklandı, ama sonunda Suhum'a vardı. Lilya’yı kurtarmayı başardı, ama bütün hayatı boyunca çocukluğunda yaşadığı travma kendini hep hissettirdi.

Adile memleketine dönmüş, Sovyet yetkililerin annesine bıraktıkları baba evinin tek odasına (diğerlerine kiracılar yerleştirmişlerdi) yerleşmişti. Burada illegal yaşıyordu. Kocası İvan onlarla yaşayamıyordu: aslen Yunan olduğu için tekrar sürgüne gönderilmişti.

Lilya, “ ‘Anne’ sözcüğünü kullanmam yasaktı -, diye gözyaşları içinde hatırlıyor. Küçüktüm ve düştüğüm için canım çok yanmıştı, gözyaşları içinde annemi yardıma çağırıyordum. Ağabeyim hızla yanıma koşarak ağzımı eliyle kapadı. Annemin Abhazya’da olduğunu kimsenin bilmemesi gerekiyordu. Bir sürgün kaçağı olarak aranıyordu. Sürekli evi aramaya geliyorlardı. O zamanlar kendisi de bir çocuk olan ağabeyim annemi dolaplara saklardı. Yabancıların yanında annemden bahsetmek kesinlikle yasaktı, sıkı-sıkı tembihliydim”.

Güzelliği görmek

Tüm bu zulümler iz bırakmadan geçmemişti. Lilya’nın, genç ve yetenekli ağabeyinde ruhsal sıkıntılar baş göstermiş ve zamanla kötüye gitmişti. Düzenli olarak ilaçlar kullanması ve doktorların gözetiminde olması gerekiyordur. Eduard 55 yaşında iken Adile’nin anılarında da anlattığı gibi, ‘kendisinin kollarında’ hayata veda etmişti.

Kitabının başlıklarından birinde – Adile «Geçmiş insanı öldürebilir » –diye içini dökürdu: “Muhtemelen, çocuklarıma, eğer çok çalışmaz ve kötü davranırlarsa her an Kazakistan'a geri gönderilebilecekleri gibi bir duyguyu aşılamakla en büyük hatayı yapmıştım. Şimdi anlıyorum ki benim deneyimlerim ve korkularım onlarda da iz bırakmadan geçememiş, üstüne birde kendi ıstırapları eklenmişti. Çocuklarım zor zamanlarda büyüdü, acı, sıkıntı, aşağılanma, ebeveynlerini kaybetme korkusu yaşamak zorunda kaldılar”.

Geçmiş - öldürebilir, kırabilir, öfkelendirebilir. Stalin ve Beriya dönemi insanların hayatlarını mahvetmişti. Fakat Adile Abbas-oğlu’nu hayata karşı kaybetmiş ve öfke dolu olmaya itememişti. Adile – hayat sevinci ve güzellikleri yürekten görmenin timsali bir kadın.

Bunun en güzel örneklerinden birisi - son aylarda görme duyusunu neredeyse tamamen yitirmiş olmasına rağmen, kendisine uzatılan frezya ve lale buketini kavrayarak “Bu ne güzellik!”, demesi.

Doğum gününüz kutlu olsun değerli Adile Şahbas-pha!