Dünya sporunun efsanesi, SSCB milli okçuluk takımını 20 yıldan fazla süredir yöneten ve pratik olarak onunla yenilgileri bilmeyen antrenör, - Arsen Shugaibovich Balov, doğduğu Karaçay-Çerkesya'da çok yaygın olarak bilinmemektedir. Hayatı boyunca anatopraklarında yaşamadı, ama bir Abaza olduğunu asla unutmadı, Moskova'daki Abaza diasporasıyla yakından iletişimde bulunuyordu.

Georgiy Chekalov

Arsen Balov ile «Başkent Abazaların tamadası» Yuri Isufovich Agirbov sayesinde tanışma şansını yakaladım. 1996 yılında büyük antrenör ile gerçekleşen görüşme bu makalenin temelini oluşturdu.

Subay, subayın oğlu

Arsen Balov, 12 Ekim 1933'te Kızıl Ordu'nun subayı olan babası Shugaib'in hizmet verdiği Kazakistan'ın Gemancha karakolunda doğdu. 1940 yılında hizmeti tamamlandıktan sonra, Shugaib Balov ailesiyle birlikte Karaçay-Çerkesya'daki öz nahiyesi İnjiç-Çukun'a geri döndü. Ama fazla zaman geçmeden savaş başladı ve ilk günlerde kendisi cepheye gitti. İstihbaratçı olarak savaşa katıldı, Kızıl Bayrak Nişanı’na layık görüldü, 1942 yılında Lozovaya istasyonundaki çatışmada şehit düştü.

Tüm Sporların Ustası

1943'te, cephede şehit olan subayın oğlu Arsen Balov, Stavropol Suvorov Harp Okulu'na kabul edildi, ve orada 10 yıl boyunca eğitim gördü (ed.: Suvorov Harp Okulları - ölü subayların oğulları için savaş sırasında kurulmuş olan eğitim kurumları ağı). Bu okulda kendisi için tüm hayatının davası haline gelen sporu keşfetti.

«Rus Kadetliğinin Tarihi Müzesi»'nin web sitesinde, Stavropol Suvorov Harp Okulu mezunu Arsen Balov hakkında şu satırlar mevcut: «Büyük ihtimal, Suvorov Harp Okulumuzun'nun varlığının 19 yıl boyunca, Arsen Balov'dan daha yetenekli sporcu bu duvarlar içerisinde yetişmedi. Okulda öğretilen hemen hemen tüm sporları yaptı: jimnastik ve atletizm, eskrim ve boks bunların örnekleridir. Bununla beraber, her dalda çok iyi sonuçlar elde ederdi».

O zamanları konuşurken Arsen Shugaibovich, bölge yarışmalarında hemşehrisi Korney Tatarşao'yla (ed.: ünlü Abaza bilim adamı, ekonomi bilimleri adayı) yarıştığını büyük zevkle anlatıyordu: «Daha Suvorov okulunda iken atletizmde birincilik aldım. Stavropol Bölgesinde, 8. sınıftan beri daimi şampiyonu idim, Tatarşao ve diğerlerini yenerdim sürekli. Korney köy takımlarında yarışırdı, ben ise şehir takımı için. Hep ikimiz finale kalırdık, o da, zavallı adam, beni hiç geçemedi. Aşırı derece kendini seven biriydı. Ayrıca, iyi da sporcu idi».

Bununla birlikte, gelecekteki şampiyonların antrenörü bir süre için önündeki yolun seçmesinde tereddüt etti. Bir subayın oğlu, aile hanedanına devam etmeye karar verir ve Suvorov okulundan mezun olduktan sonra Leningrad Kombine Silahlar Okulu'na girer. Fakat spor sevgisi yapacağını yaptı - Arsen Balov, Leningrad Beden Eğitimi Enstitüsü'nü bitirdi ve uzun yıllar ilk başta öğretmen olarak, daha sonra Lenin Askeri-Siyasi Akademisi'nde beden eğitimi departmanının başkanı olarak çalışıyor, albay rütbesine yükseliyor.

«Bana şu sarımsağı getirsene!»

Balov, kendisine şöhret ve görkemi kazandıran okçuluğa, şansın denk gelmesi ile başladı. Bir kez meslektaşı Anatoly Bogdanov (ed.: tüfek egzersizlerde mermi atışı dalında iki kez olimpiyat şampiyonu, birden çok dünya, Avrupa ve SSCB şampiyonu) okçuluk yapan karısı Antonina'yı eğitmesi için istekte bulundu.

«Çok fazla işim vardı,» diye kendi hayatın dönüş noktası olan bu bölümünü anlatıyordu Arsen Balov. - Ve Bogdanov'a şunu söylüyorum: «Soğanları sadece yerim, bir yayın ne olduğunu bilmiyorum, Tanrı aşkına, beni yalnız bırakın.» (ed.: Kelime oyunu: Rusçada, «luk» kelimesi hem soğan hem de yay anlamına gelmektedir). Bogdanov başkanın yanına gitti. Ünlü sporcu, Lenin Nişanı sahibi... Patron bundan sonra beni çağırıyor ve şöyle diyor: мSizden ricamdır» – Orduda «rica» ’nın ne anlama geldiğini anlıyorsunuzdur. Başka ne yapabilirdim ki? Kabul ettim. Fifochka (ed.: moda’yı seven kız) öyle süslü geldi ki. Ona sordum: «Sen nereye geldin?» - «Antremana». - «Ne biçim geldin?» - Ona, antreman yapan çekirdek iticilerin ve disk atıcıların olduğu kadınlar grubunu gösteriyorum. «Nasıl ter dökerek çalıştıklarını görüyon mü?» Sonra sakinleştim ve şöyle dedim: «Sen bana şu «sarımsağını» getir – ona ne taraftan yaklaşacağımızı, ve hangi kaslarının geliştirmemiz gerektiğini bilmiyorum ki». Getirdi, gösterdi. Ben kendim de sevdim».

Balov, beklenmedik bir şekilde, yeni bir spor aleti ile tanışarak, okçuluğun atletizm sporlarından olduğuna ikna olmuştu.

«Her seferinde yay azami gerinme durumunda iken 17 kilogramı tutmalısındır. Bununla birlikte nişan almak, statik şekilde durmak, nişanın hassas ayarını yapmak, ve ancak ondan sonra serbest bırakmak lazım. Bu kilogramları saniyelerle çarparsanız... Atletik spordur elbette» diye açıkladı.

Antremanlar iyi sonuçları verdi: Antonina Bogdanova, beş şehirden, Moskova, Lviv, Kiev, Shauliai ve Borislav'dan en iyi okçuların katıldıkları yarışmayı kazandı. 1967'de, Arsen Balov, SSCB milli okçuluk takımının koçluk personeline davet edildi. 4 yıl içinde ülkenin ana okçu takımının kıdemli koçu oldu.

Şampiyonların dört nesili

«Ellerimden, herhalde, dört kuşak yay okçusu geçti. Hepsi benim için değerlidir. Erkekler ve de kadınlar - kıdemli koç olduğumda, ikisini de eğittim. Ancak temelde, elbette, kadın takımı bana daha yakın, çünkü ben onlarla başladım, onlarla birlikte büyüdüm, tüm dünyada tanınan Sovyet okçuluk okulunu onlarla beraber geliştirdik ve ilk önce kadınlarla birincilikleri kazandık» diye anlatıyor Arsen Balov.

Her nesilde olağanüstü sporcular vardı. Arsen Shugaibovich bunlardan bazılarını özel olarak vurguladı: мKadınlardan bahsedersek - en seçkin, en yetenekli, en sevgili, eğer söylesem, tüm dünya rekorlarına sahip olan Natalia Butuzova idi. Üst sınıf sporcuydu. Tabii ki, 1980 yılında Moskova'da Olimpiyat şampiyonu olan Ketevan Losaberidze (Butuzova o zaman biraz hastalandı ve ona kaybederek, gümüş madalyayı kazandı). Kutaisi'den de üstün bir atlet, doğal olarak çok güçlü, iradeli ve çok nezih. Onun insani nitelikleri muhteşemdi, takımın vicdanıydı – kendisi hep intiyatlı idi. Lyudmila Arzhannikova (ed.: 1992'de Barselona'daki Olimpiyat Oyunlarının bronz madalya sahibi) - çok iyi sporcu idi. Bunlar hepsi benim şahsi öğrencilerim».

Arsen Balov, Milli takımın başına iken bile, gelen sporcular bazen hazır okçu değillerdi. Ama Balov, gençlerin usta kaparolarını görebilme kabiliyetine sahipti, onun otoritesi ise, milli takımına onun gerekli saydığı adayların davet edilmelerini sağlıyordu.

«Butuzova’yı daha «bebek bezi giydiğinde» aldım. Onu daha üç sene milli takıma almayabilirdik. Zebiniso Rustamova’yı, gençler yarışmalarında gördüm - o dördüncülüğü aldı. Teknik olarak kendisi muhteşem atış ederdi. Bizim için başta şey, zamanlaması, temposu ve yapısı ile aynı hareketlerin birçok defa tekrarlamaktır. O bu hareketleri yapıyordu. Küçük, zayıf - büyük ihtimalle kötü beslerdi - kendisi öğrenciydi. Ben onu Milli takımına aldım. Ona burs verdik. 1975'te de çok büyük tartışmalarımız oldu: İsviçre'deki Dünya Kupasına onu götürüp götürmememiz üzerine. Yine götürülmesi için bes ısrar ettim. Dördüncü olarak. Ve Zebiniso bu dünya şampiyonasını kazandı. Ertesi yıl, Montreal Olimpiyatları'nda bronz aldı. Yedi yıl boyunca milli takımdaydı. Ayrıca seçkin sporculardan biri idi, ilk Tacik dünya şampiyonu. Ardından doğduğu Tacikistan'da Spor Bakanı oldu» - anlatıyordu Balov.

Röportajlardan birinde Zebiniso Rustamova, Sovyetler Birliği Milli takımına dahil edilmesini şöyle hatırladı: «O zaman SSCB kadın takımına beni kıdemli antrenör Arsen Shugaibovich Balov aldı. Milli takıma beni genç ve umut verici sporcu olarak dahil etti. O zaman yirmi yaşındaydım, milli takımın diğer temsilcileri ise benden yaşlıydı. Ama ben kendimi çok komforlu hissederdim. Hepsi bana bir minik’e (Malaya) gibi bakardı, bu arada, takımda bana sık sık bu isimle hitab ederlerdi».

Mağlup edilemeyen takım

Arsen Balov, milli takımla resmi uluslararası turnuvalarına 1968'den beri bir antrenör, 1971'den beri ise koçlar ekibinin başkanı olarak katılmaya başladı. Beş Olimpiyat oyununa, oniki dünya şampiyonasına ve gene bu kadar Avrupa şampiyonasına katıldı. Ve neredeyse her turnuvadan zaferle geri dönerdü. Onun takımından başka sonuçları beklemezlerdi zaten.

«O zaman, ikinciliği aldığımız zamanlarda, komiteye (ed.: SSCB Bakanlar Kurulu bünyesindeki Spor İşleri Komitesi) alçaltılmış gözlerle girerdik – diye hatırlardı Arsen Shugaibovich. - Yani, Balov'un takımının kaybedemeyeceği düşüncesi ortaya çıktı. Bu düşünce öylesine değil, dünyada eşitimiz bulunmadığı uzun zaman diliminde oluştu».

Balov, o zamanki zaferlerin bir hak, normal bir şey olarak görüldüğünü, bu nedenle hangi zaferin, İtalyadaki, İngilteredeki veya başka ülkelerdekinin daha etkileyici olduğunu söylemek zor olduğunu anlatıyor.

«10’a yakın dünya şampiyonasını kazandım. 1971'den 1992'ye kadar, ben baş antrenörken, tüm Avrupa şampiyonalarını kazandık. Bununla beraber, hem erkekler hem de kadınlar tüm ödülleri kazandılar - yani Avrupa'daki tüm podyumlar bizimdi. Kapalı alanlarda Avrupa Şampiyonası da vardı – orada daha uzun mesafeden atış ediliyor, bir tür profesyonel atış turnuvası – orada da tek bir Avrupa ödülünü kaybetmedik», diye konuştu büyük antrenör.

Söylenenleri kanıtlamak için, Dünya ve Avrupa şampiyonluklarından Olimpiyat Oyunlarından çok sayıda madalya, çeşitli kupa ve oklarla dolu ok kılıfları Balov'un dairesini dekore ediyorlardı.

Aynı yerde iki defa tökezlemek…

Ancak yenilgiler gene de vardı. Ve onlar da hafızada çok belirgin iz braktılar.

«York'ta, iyi sporcu olan Moskovalı Emma Gapchenko bireysel rekabeti kazandı ama takım şampiyonluğunu Polonya’ya kaybettik. Sadece 3 puan kaybettik! - 25 yıl sonra bile, Arsen Balov bunu pişmanlıkla hatırladı. - Ayrılmadan önce, profilaktik tıbbi muayeneden, derin tıbbi kontrolden geçiyoruz. Ancak gözümüzden kaçtı - hamile Estonyalı kızı şampiyonluğa aldık. Kendisi erkek yapısına sahip - kesinlikle hiçbir şey fark edilir değildi. Ve geldiğimizde ise, onun orada toksikozu açıldı. Bizde hiçbir şey anlayamıyoruz, zehirlenmişti diye düşündük. Ortalama aldığı puandan 200 puan daha az gösterge aldı. Biz ise üç puanla yenildik. Hayatım boyunca hatırlayacağım şey bu. Öyle olunca, kendime yemin ettim: hamile kadınları milli takıma almam diye. O zamanlarda tıbbi muayenelere katılan «ilginç» doktor (ed.: jinekologdan bahsediliyor) henüz yoktu. Bu olaydan sonra onu da dahil ettik. Ancak yine de tıpa tıp aynı hadiseyi yaşadık. Atın aynı yerde sadece bir kez tökezlediğini söylüyorlar, ben ise iki kez aynı hatayı yaptım. Attan daha mı kötü oldum, ne, bilmiyorum ki?»

Bir yenilgi daha antrenörün hafızasına yerleşti. 1977'de Dünya Kupası, Avustralya'nın başkenti Canberra’da gerçekleşti. Oraya adapte olmak ve alışmak için en azında bir hafta öncesinden gitmek gerekiyordu. Uyum ve alışkanlığı geçmek için en az bir hafta oraya gitmek gerekiyordu.

Arsen Shugaibovich: «Bize bir hafta vermediler, çünkü para yoktu», dedi. - Ve biz Amerikalılara, bizden belirgin şekilde daha kötü eğitilmiş olsalar da kaybettik. Ancak onlar Yeni Zelanda’daydılar – orada Amerikan askeri üssü var - ve bir ay boyunca rahat rahat hazırlanıyorlardı. Biz ise geldik - geldiğimizde normal hava vardı, yağmur yağıyordu, yarışmalar başlayınca ise - ısı 50 derece (oldu)».

Olimpiyatlar: altı eksi iki

SSCB milli takımında geçirdiği süre içerisinde Arsen Balov takımı altı Olimpiyat için hazırladı. Bunlardan dördünü - 1972'de Münih, 1976'da Montreal, 1980'de Moskova ve 1988'de Seul'de kazandı. Ama daha sık 1984 yılında Sovyetler Birliğinin boykoy ettiği Los Angeles'ta ve 1992 yılında gümüş madalyayı kazandıkları Barselona'daki Olimpiyat Oyunları'nı hatırlardı.

1984 yılında, ülkenin liderliği Los Angeles'taki Olimpiyat Oyunlarına sporcuları göndermemeye karar verdi. Bu, 1980 yılında Amerikalıların Moskova Olimpiyatlarının boykotuna cevabı idi. Sosyalist kampı ülkeleri Çekoslovakya'da alternatif oyunlar düzenlediler.

мBir sporcu için alternatif oyunlar ve gerçek oyunlar arasındaki fark gökyüzü ve toprak gibidir. Dünya Kupası'ndan bile daha düşüktür», diye üzüntüyle anmaktaydı Arsen Shugaibovich. - Tüm özellikler korunmuş olsa da, Olimpiyatları'nda galip gelenlere verilen her şey, sporcu başlıkları ve maddi ödülleri dahil olmak üzere, bu oyunların galipleri de elde etmelerine rağmen».

Aynı zamanda, tüm sporlarda antrenörlere yönerge verildi: Los Angeles'taki Olimpiyat galiplerin sonuçlarını geçmek. Arsen Balov’un talebeleri bu amaca problemsiz bir şekilde ulaştılar.

«Bir emir vardı, biz de onu yerine getirdik», - diye gülümseyerek hatırlıyordu antrenör. - Ama gerçek şu ki, hakikaten son derece hazırdık. O zaman kadın takımım - ortalama 2630 puan alan 20 kişi (ed.: okçulukta mümkün olan en yüksek sonuç 2880 puan). Benim de sadece üç kişiyi almam gerekiyordu. Bizimkilerden başka bütün dünyada, sadece bir kadın - Güney Koreli sporcu, 2603 yapmıştı. Erkekler’de de öyle. O Olimpiyatlarda herkesi param-parça ederdik. Biz ise sadece alternatif oyunlarla yetiniyorduk. Elbette, sporcuların hiç bir türlü tatminleri yoktu.

Asla sporculardan herhangi birinin Olimpiyat Oyunlarına gitmek istemediğine inanmayın. Ayrıca, Pavlov'un (ed.: Pavlov Sergey Pavlovich, 1968 -1983 döneminde SSCB Bakanlar Kurulu'na bağlı Fiziksel Kültür ve Spor Komitesinin başkanı) liderliğindeki spor önderliğimiz de katılmamamıza karşı idi. Fakat her şey Sovyet Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesinde kararlaştırıldı».

Bundan sonra 1992 Barselona Olimpiyatları vardı.

«Barselonada artık zor psikolojik durum mevcuttu,» – diye, Olimpiyatların gümüş madalyasını fiyasko olarak nitelendirerek Arsen Shugaibovich başarısız performansın nedenlerini açıklamaktadır. – Son defa birleşik takım olarak yarışmalara katıldık. Artık BDT oluşturuldu, ülkeler bağımsız, kendileri birer BM üyesi olmuşlar, her biri kendi Olimpiyat Komitesine sahip oldu. Fakat bu Olimpiyatlara birleşik bir takım olarak gitmeye karar verdiler. Baş antrenörün kullanabildiği manivelalar zayıfladı. Daha önce başka bir ülke için yarışma fikrimiz yoktu. Bu sefer ise Natalia Nasaridze - dünya şampiyonu, ben ve takımın tüm koçluk ekibi çok yatırım uyguladığımız ve kısa bir süre içinde iyi uluslararası sınıf ustası olarak hazırladığımız sporcu, - oyunların arifesinde Türkiye'ye gitti. Ondan: kal, Olimpiyatlardan sonra gidersin diye yalvarmıştık. Hayır, ayrıldı, takımı eli boş braktı».

Sadece kendi ülkesi için

Arsen Balov kendisi de birçok ülkeye davet edildi.

«1991 yılında, Acil Durumlar için Devlet Komitesinin (ed.: Sovyetler Birliği'nde darbe girişimi sırasında kurulan olağanüstü hal devlet komitesi) olduğu dönemde, Polonya'da Dünya Kupası gerçekleşiyordu. Çok zor bir şampiyonluk oldu, - diye hatırlıyor Arsen Shugaibovich. – O dönemde birçok ülke Sovyet vatandaşlarını mülteci olarak kabul ederdi. Varşova'da, o günlerde, başvuruları kabul eden ve farklı ülkelere gönderen komite kurulmuştu. Polonya'da eşimle beraberdim, bize seçim yapmamız için Amerika, İtalya, Fransa ve Birleşik Arab Emirlikleri sundular. Benimle beraber birde antrenörler grubu vardı. Onları topladım ve şöyle dedim: «Beyler, hiçbiri!» Ve hepimiz Sovyetler Birliği'nde hep birlikte döndük».

Arsen Balov’un tek yurtdışı sözleşmesini 1992 yılında Barselona Olimpiyatları sırasında, SSCB milli takımın artık olmayacağı belli olduğu zaman imzalamıştı. Kuveyt'te çalışmaya anlaştı. Ama oraya gitmek de kısmet olmadı - hastalık gidişi engelledi.

1996 yılında, bu sporda geçtiği uzun ve söhretli yolunu özetlerken, Arsen Shugaibovich duyduğu memnuniyeti gizlemiyordu: «Ben Tarasov, Chernyshov, Gomel (ed.: ünlü Sovyet hokey ve basketbol antrenörleri) ve diğer ünlü antrenörlerinden daha uzun yaşadım. Herkes farklı zamanlarda ayrıldı, ben ise sadece Tüm Birlik yapıları ortadan kalktığında ayrıldım. Okçulukta 33 yılımı geçirdim. Kısa bir moladan sonra tekrar bu işin içine daldım: Moskova takımını eğitmekteyim, federasyonun ilk Başkan yardımcısıyım. Şimdi federasyon başkanlığına aday olacağım. Seçilirsem – hepimiz Abaza Başkanına sahip olacağız.»

Ancak, Arsen Balov, Rusya Okçuluk Federasyonunun başkanı olamadı. Aynı yıl, 1996'da vefat etti. Moskova’nın Vostryakovskoe mezarlığında defin edildi.