Dünya Abaza Kongresi Yüksek Konseyi üyesi olan tanınmış Abhaz bilim adamı Profesör Vyaçeslav Çirikba, DAK Bilgilendirme Portalına “XIII-XV yüzyıllarda Abhazya ve İtalyan şehirleri- devletleri. İlişkiler Üzerine Makaleler” kitabını anlattı.
Önde gelen Abhaz bilim insanı, DAK Yüksek Kurulu üyesi Profesör Vyaçeslav Çirikba, yakın zaman önce zengin bir görsel kaynağına sahip “XIII-XV yüzyıllarda Abhazya ve İtalyan şehirleri- devletleri. İlişkiler Üzerine Makaleler” adlı yeni bir kitap yayınladı. Abhazya ve İtalya arasındaki yakın ilişki dönemini vurgulamaktadır. DAK Bilgilendirme Portalı yazarla gerçekleştirdiği röportajda kitabın nasıl yazıldığını ve kitabı neyin çekici kıldığı sorularını sordu.
– Vyaçeslav Andrey-ipa, bu kitabı yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
– İtiraf ediyorum ki bu konuda birşey yazmayı, hele ki bir kitap yazmayı hiç düşünmüyordum, çünkü bir tarihçi- ortaçağ bilimcisi (Ortaçağ çalışmaları - Fransızca médiéval kelimesinden "ortaçağ" - Ortaçağ tarihini inceleyen bir tarih bilimi bölümü) değilim. Bu arada, bu dönem üzerine çok iyi uzmanlarımız var. Ama kısa zaman önce kendim için tamamen öngörülemeyen bir şekilde Rönesansın büyük dehası Leonardo da Vinci'nin annesinin olası Kafkas (Abhaz veya Çerkes) kökeni hakkında bir kitap yazdım.
Bu nedenle, bu hipotezi desteklemek için, XIII -XV yüzyılları arasında, Türkler onları buradan defedene kadar ülkemizde fabrikaları olan girişimci Cenevizliler tarafından geniş bir konveyör oluşturulan (başka bir devletin topraklarında yabancı tüccarlar tarafından kurulan ticaret anlaşmaları) Abhazya'da köle ticareti konusuna değinmek zorunda kaldım.
Hem Abhazya yerleşimlerinin işaretlendiği eski İtalyan belgelerini ve haritaları hem de Abhazya'nın eski bayraklarını ve birçok başka bilgiyi incelemek zorunda kaldım.
Bana biriken tüm bu bavulları bırakmak üzücü görünüyordu, özellikle de bazı yönlerde, kendi fikrim oluşmuşken ve bir şekilde aniden karar verdim: neden hepsini bir kitap formatında toplamıyorsun?
Kitabı bitirdikten sonra, nerede yayınlayacağımı düşünmeye başladım. Kitabın yayınlanması, hele birde renkli resimlerle – ki sayıları hayli fazlaydı, çok büyük bir lükstü ve kime başvuracağımı bilmiyordum.
– Sonuç olarak kitabınızı kim yayınladı?
– Beşeri alanda kaliteli bilimsel yayınlarıyla ünlü St.Petersburg yayınevi “Aleteyya”ya (Yunanca "Gerçek") kitabı yayınlanmaları için bir teklif yazmaya karar verdim. Bu yayınevi tarafından yayınlanan gerçekten sevdiğim birkaç kitabım var. Yaklaşık bir ay sonra, baş editörden yayınevinin kitabı yayınlamakla ilgilendiği haberini içeren bir mail aldım.
Yazar tarafından küçük bir katkı payı istendi ve bu miktar da üyesi olduğum Bilimler Akademimiz tarafından ödendi. Bu mali yardım için Akademi Başkanı Zurab Cota-ipa Capua'ya minnettarım. Yeni kitabım bu şekilde ortaya çıktı. Bu arada, önsöz Rus ve Kafkas filolojisi ve tarihi alanında ünlü bir İtalyan uzmanı olan Profesör Vittorio Springfield Tomellri tarafından yazıldı.
– Monografi, XIII - XV yüzyılların İtalyan-Abhaz ilişkilerini anlatıyor. Bu konuda fazla bilgi yok, üzerinde yürütülmüş çalışmalar bile kitleler tarafından az biliniyor. Kitabınızı hangi kaynaklar üzerinden oluşturdunuz?
– Gerçekten de, Batı ve Doğu arasındaki en yoğun uluslararası ticaretin gerçekleştiği zamandan bahsediyor olsak da, bu dönem hakkında çok az şey biliniyor. Abhazya, mevcut korona virüs salgınını anımsatan - neyse ki bizim için veba kadar ölümcül olmaktan uzak, şiddetli bir veba salgınına rağmen çalışmaya devam eden Çin ile Avrupa arasında uzanan büyük ticaret yolunun önemli unsurlarından biriydi. Bu arada Abhazya çok şanslıydı ve Avrupa nüfusunun üçte birini kıran Kara Ölüm salgını (veba böyle anılıyordu) ülkemizi teğet geçmişti. Umarım bu seferde bu kadar şanslı oluruz.
Her şeyden önce, Ceneviz döneminin büyük uzmanları - Revaz Katsia ve Tsiala Çaçibaya'nın çalışmalarını temel aldım. Abhaz tarih biliminin klasikleri Şalva İnal-İpa, Zurab Ançabadze, Yuri Voronov gibi diğer bilim adamlarının eserleri bu konuda çok önemliydi. Buna ek olarak, Rus araştırmacı Sergey Karpov'un çalışmaları, Avrupalı tarihçiler Domenico Joffre, Michel Balar, Georges Bratianu, Geo Pistarino, Luigi Tria ve diğerlerinin çalışmaları araştırmam için çok değerliydi. Cenevizli-Abhaz ilişkileri hakkında iyi bir makale de yakın zaman önce, Cenevizli genç araştırmacı Matteo Puglieze tarafından kaleme alındı.
Birçok birincil kaynak, yani incelenen dönemin orijinal belgeleri, özellikle Ceneviz de olmak üzere çeşitli İtalyan yayınlarında yayınlandı. Genel olarak, çok fazla malzeme vardı. Ancak, Ceneviz, Venedik ve Vatikan'ın zengin arşivlerinde daha da fazlası gizli tutulmakta. Bütün bunların araştırılması tarihimiz için önemli, bu belgeler hala araştırmacılarını bekliyorlar.
– O dönemde Abhazya ve İtalya'nın ticareti ve diğer ilişkileri nasıl yürüyordu?
– Cenevizlilerin ana ticaret noktaları Savastopoli (Suhum’u böyle adlandırıyorlardı) ve İtalyanca'dan “Şimşir Limanı” olarak çevrilen Cavo de Buxo'da bulunuyordu. Bu, Gudauta yakınlarındaki mevcut Bambora köyünün sahil kısmıdır, oradan Batı Avrupa pazarlarında çok değer gören şimşir ihraç ediliyordu. Para kullanımdaydı - gümüş ve altın parala. Savastopoli'de bir darphane bile vardı, ancak takas yine de ana ticaret mekanizması olarak hizmet ediyordu. Abhaz limanlarından İtalya ve Bizans'a birçok mal ihraç ediliyordu: kenevir, ham ipek, buğday, pirinç, şarap, balmumu. Lüks mallar da ithal ediliyordu: kumaş, giysi, baharat.
Abhazya'da İtalyanların varlığının en olumsuz yönü, kendileri tarafından organize edilen Abhaz kölelerinin Batı Avrupa'ya (özellikle İtalya ve İspanya) Mısır ve Suriye'ye satılmasıydı ve elbette bu ülkeyi demografik olarak zayıflatıyordu. Ticari işlemleri kayıt altına almak için 13. Yüzyıldan itibaren Suhum'da bir Cenevre noterlik bürosu faaliyet göstermekteydi. Abhazya'da Cenevizlilerin bir diplomatik temsilciliği vardı - Abhazya'daki İtalyanların çıkarlarını korumak için Cenevre tarafından atanan bir konsolosun liderliğindeki bir konsolosluk. Buna ek olarak, Abasgia'da (yani Abhazya’ya da) piskopos tarafından yönetilen Sebastopol Başpiskoposluğu bulunuyordu. Bir Katolik kilisesi ve bir Katolik Mezarlığı kurulmuştu. Ve tüm bunlar iki yüzyıldan fazla bir süre faaldiler.
– Abhazya ve Çerkesk’ten köle ihracatı yapıldığından bahsediyorsunuz. Bu konu üzerinde daha ayrıntılı olarak durursak, bu tür ticaretin büyük çaplı olduğunu söyleyebilir miyiz?
– Evet, önemli ölçüde köle ihracatı vardı. Cenevre’de o dönemlerde, doğu kölelerinin çoğu Ruslar ve Çerkesler ve Abhazlar'dı. Şimdi Cenevre, Floransa, Venedik veya Roma'daki torunları Kafkas kökenlerini hatırlamıyor, İtalyanca konuşuyorlar, Abhazya ve Çerkesk’te çok sayıda akrabaları olduğunu tahmin bile edemiyorlar. Osmanlılar İtalyanları devirdikten sonra, Abhaz ve Çerkes kölelerin kazançlı ticareti Türklere geçti. Abhazya ve Çerkesk’ten Türkiye'ye köle ticareti, Ruslar 19. yüzyılın ortalarında son noktayı koyana kadar durmadı.
– Abhazya'daki Roma Katolik Kilisesi'nin faaliyetleri hakkında da yazıyorsunuz. Bilindiği kadarıyla, Vatikan arşivlerinde Abhazya ve özellikle İtalyan-Abhaz ilişkileri hakkında yayınlanmamış bazı kaynaklar var.
– Katolik Kilisesi'nin Abhazya ile etkileşiminin başlangıcı XIII. yüzyılın ilk çeyreğine kadar uzanıyor. Kitapta Abhazya'nın tüm Katolik piskoposlarının isimlerini, hizmet sürelerinin tarihleriyle birlikte belirttim. Bazı mektupları ve raporları biliniyor. Abhazya'daki Katolik Kilisesi, Ortodoks din adamları ile yoğun rekabet koşullarında varlığını sürdürüyordu. XV. yüzyılın son çeyreğinde Cenevizlilerin Abhazya’dan çıkarılmasından sonra Abhazya'daki Katolik Kilisesi'nin etkisi boşa çıktı.
Gerçekten de Ceneviz, Vatikan ve biraz daha az ölçüde Venedik arşivlerinde ortaçağ tarihimizle ilgili birçok önemli arşiv belgesi bulunmakta. Ülkemizde bu dönem hala çok zayıf bir şekilde araştırılıyor.
– Dışişleri Bakanlığı'nın bu eşsiz materyallerin kopyalarını alma gibi bir girişimi oldu mu? Ve bu kaynakların daha önce bilinmeyen bir şeyden bahsedebileceğini düşünüyor musunuz?
– Arşivlere mektuplar pek yardımcı olmaz. Bir yandan, çok şey yayınlanmış durumda ve yayınlanmaya devam ediyor. Tarihçilerimizin sadece bu önemli yayınları incelemeleri gerekiyor. İkincisi, İtalyan arşivlerinde tam anlamıyla yazılmamış ve yayınlanmamış arşiv belgelerinin dağları vardır ve kimse bu arşivlere mektuplarımıza yanıt olarak bizim için özel olarak araştırmayacaktır - bu özenli ve yorucu bir iştir. İkincisi, İtalyan arşivlerinde tam anlamıyla yazılmamış ve yayınlanmamış arşiv belgelerinden bir dağ bulunmakta ve kimse mektuplarımıza yanıt olarak bu arşivleri bizim için özel olarak araştırmayacaktır - bu özenli ve yorucu bir iştir. Bunu arşivlerle çalışmış herkes bilir. Tabii ki, mektup yazabilirsiniz, ancak yukarıda bahsettiğim bu dönemin mükemmel uzmanları Revaz Katsia ve Tsiala Çaçibaya'yı bu arşivlere göndermek daha verimli olacaktır. Buna ek olarak, arşivleri inceleyecek Latince ve İtalyanca dil bilgisine sahip yeni uzmanlar yetiştirmek gerekiyor - ve bu uzun yıllar süren bir çalışma - tarihimizi anlamak için önemli olan materyalleri “çıkarabilecek” insanlara ihtiyacımız var. Fakat yine de, birçok şey çok kısıtlı olan finansal desteğe ve açıkçası mükemmel olmaktan uzak olan genç bilimsel personelin eğitiminin organizasyonuna dayanmakta. Tarih okumak ve yazmak birincil kaynakları incelemekten geçmektedir ve bu alanda büyük bir sorun yatmaktadır – ne yazık ki genç bilim adamlarımızın çoğu finansal nedenlerden ötürü yabancı arşivlerde çalışabilme imkanına sahip değiller ve çok azı yabancı dillerde tarihi yayınları okuyabilme kabiliyetine sahip bulunmakta.
– Tam olarak o dönemin kültürel mirası denebilecek bir detaya kısaca değinmek istiyorum. Abhazya'daki Yunan mirası hakkında konuştuğumuz zaman akla Dioskuriada geliyor. Peki, İtalyanlardan bahsettiğimizde?
– Bu çok ilginç ama aynı zamanda zor da bir soru. Bilim adamlarımız arasında Ceneviz döneminin binaları hakkında bir fikir birliği bulunmamakta. Afon Çıts’daki kulelerin, Kındığ Çıts köyündeki Tamış kalesi olarak adlandırılan yapının o döneme ait olduğu yaptığı iddiaları olsa da, herkes tarafından kabul edilmemekte. Abhazya'nın ortaçağ kiliselerindeki bazı fresklerin İtalyanlar tarafından yeniden boyandığı ya da XIV-XV. yüzyıllarda İtalyanların emriyle Bizanslı Yunanlılar tarafından yapıldığı düşünülmektedir. Arkeolojik literatür Abhazya'da İtalyan sikkelerinin bulgularından bahsetmektedir, ancak Abhaz Devlet Müzesi'nin maden para ve madalyon koleksiyonunda böyle bir sikke bulunmamaktadır.
Belki dilde bir şeyler kalmış olabilir - örneğin, İtalyan kaynağı olabilecek Jyot, Jysyp, Jyof, Pıta gibi isimler. Kitabımda Abhazların İtalyanlardan dile kattıklarını düşündüğüm bazı kelimelerden de örnekler veriyorum. Bunların başında, adı büyük olasılıkla İtalyanların Pasta - makarnalarından gelen sevgili Abıstamız bulunmakta. Kokulu bitki kişnişinin Abhazca adı – акуландыр (akulandır) da Ceneviz colandro’sunu kaynak alıyor olabilirdi. Muhtemelen Ortaçağ Abhazları tarafından İtalyanlardan alınan daha başka ilginç kelimeler de var.
Genel olarak, İtalyanların Abhazya'da kaldıkları 200 seneyi aşkın dönemin izleri hala zayıf ayırt edilebiliyor. Bu tür izlerin araştırılması elbette ayrı bir araştırma çalışmasının konusu olmalı. Bu arada, İtalya'da, Ceneviz yakınlarında, Kafkaslarla İtalyan bağlarının çarpıcı bir anıtını buldum - Ligurya Apeninlerinin bir parçası olan Monte Caucaso ("Kafkas Dağı") olarak adlandırılan 1245 metre yüksekliğindeki yüksek bir zirve.
– Kitabınızda, temelde yeni, belki de daha önce bilinmeyen, bir bilgi yansıtmayı başardığınızı düşünüyor musunuz?
– Bunu o dönemin uzmanlarının söyleyebileceğini düşünüyorum. Şahsen benim için neredeyse her şey yeniydi, bu yüzden çalışmak benim için çok ilgin çekiciydi. Bununla birlikte, toponimler ve hidronimler (su yapıları isimleri) analizleri başlıklarında ortaçağ haritalarının mevcut bilgilerine bazı açıklamalar yapmış olabilir, hatta bazı efsaneleri yok etmiş olabilir. Ortaçağ haritalarında ve atlaslarında tasvir edilen Abhazya bayraklarının analizi ve sınıflandırılması ile ilgili bölüm okuyucular için ilginç olacaktır.
– Monografi üzerinde ne kadar zaman çalıştınız?
–Daha önce tarafımdan, Leonardo'nun annesinin kökeni bilmecesi hakkında bir kitap yazarken çoğu hazırlanmış olmasına rağmen, bir yıldan biraz daha fazla zamanımı aldı.
– Kitabı nereden edinebiliriz?
– İyi soru. Bende bile tek bir kopyası yok. Abhazya için birkaç düzine sipariş etmeyi düşünüyorum, zira kitaba ilgi var.
– Peki, kitabın tirajı ne kadar?
– 500 adet basıldı. Bunun yanı sıra, bir süre sonra çevrimiçi olarak herkes ulaşabilecek. Hepinize keyifli okumalar diliyorum!
– Çok teşekkür ederiz!
girişa yada kayıt yapmalısınız.