11 Mart 1939'da Abhazya'nın en sevilen şairlerinden biri olan Taif Açba doğdu. 9 Ekim 1992'de, o ve diğer birkaç Abhaz, Gürcü muhafızlar tarafından bilinmeyen bir yöne götürüldü. Halk arasında onun hatırası diridir.

Arifa Kapba

Satırlarından "ilahi kökenli" şiirler diye bahsedilmekte. Şiirsel tarzı ve eserlerinin müzikalitesi uzun zaman önce okurların sevgisini ve saygısını kazanmıştı. Ama kaderi çok trajik çizilmişti.

Hem matematikçi hem filolog

Taif 11 Mart 1939'da Açandar köyünde, Şaadat Acba’nın büyük ailesinde dünyaya geldi. Şairin yeteneğinin hayranı ve akrabası (baldızı) Eleonora Koğonia, “Bu mütevazı Abhaz ailesinde, nedense, herkes matematiğe çok düşkündü. Kardeşlerin hepsi iyi okuyorlardı, hatta Taif okuldan sonra, Suhum Devlet Pedagoji Enstitüsü Fizik ve Matematik Fakültesine (SDPE) girmeyi amaçlıyordu”, diye anlatıyor.

Acba, Fizik ve Matematik bölümüne giremedi ve askere alındı. 1962'de askerden döndükten sonra, Taif, SDPE'deki filoloji kürsüsünün Almanca bölümüne girdi ve burada Almancasını iyi bir şekilde geliştirdi. Buda ona Alman şairlerini orijinal dilinde okuma ve tercüme edebilme imkanını sundu. Enstitüde okuduktan sonra Alaşara yayınevinde (Abhaz SSR Gazete- dergisi) editör olarak çalışmaya başladı.

Şairin ilk şiirleri henüz öğrenci olduğu yıllarda bassım görmüştü. İlk şiir koleksiyonu "Şiirler" 1968 yılında yayınlandı.

Filoloji Bilimleri Doktoru Vyaçeslav Biguaa, Taif Acba’nın şiirleri hakkında; “Şair, klasik şiir geleneğine bağlı kalmıştır; eserleri bildirimsel, dayatıcı değildir. İnsan varlığının kalıcı değerlerini yansıtmaktadır. Şiir sözlerinin karakteristik özelliği, hecelerin güzelliği ve müzikalitesidir”, diye bahsediyor.

" İlahi armağan" ve şair sezgisi

Acba'nın 1979'da, şairin en iyi eserleri de başta olmak üzere, seçilen eserlerden oluşan bir derleme olan “İlahi armağan” basıldı. Şiir hayatı boyunca Taif gelişimine büyümesine önem verdi. 1983-1985'te Moskova'da Gorki Edebiyat Enstitüsü'ndeki en yüksek edebiyat derslerine katıldı. Çalışmalarında çocuklar ve gençler için yazdığı şiirler önemli bir yere sahiptir.

Filoloji Bilimleri Doktor Adayı Valentin Koğonia, “Taif Acba’yı, Abhaz çocuk edebiyatının bir klasiği, okul öncesi ve okul çağındaki çocuklar ve gençler arasında yaygın olarak bilinen şiirlerin yazarı olarak kabul edilebiliriz”, diyor.

Taif Acba'nın birçok şiirinde bir tür kehanet vardır. Yazarda genellikle büyük ve yetenekli şairlerin karakteristik özelliği olan ince ve keskin sezgi duyusu vardır.

Eleonora Koğonia, 1991 yılında savaştan biraz önce yazdığı “Hayatımız” adlı şiiriyle, ‘Taif'in sezgilerinin ona bugün ne olabileceğini önceden tahmin edebilme yeteneği sağladığını’ gözler önüne serdiğini söylüyor.

Bu şiirden alıntı olan dizeler, şairin diğer şiirleri gibi Abazaca yazılmış ve sonradan Rusçaya çevrilmiştir (çevirmen – Viktor Lapşin):

Bu altın kafesten artık özgürlüğe çıkmalıyız,
Sonsuzluğa kurgulanmış saçma bir rüya gibi kalmamak için.
Özgürlüğün iradesi için doğduk, yolumuz sonsuz,
Huzursuz yaratıcının maceracı öyküsü bizim için çok küçük
Her zaman ve her yerde cesaretimiz var ve karanlık bizi korkutamayacak,
Hala yaşıyorken (eğer yaşıyorsak), ancak böyle yaşayacağız.

«Taif’in eserleri çevirmeye müsait ama tamamen değil»

Taif Acba diğer yazarların şiirlerini Abhazcaya çevirme üzerine de çalışmalar yürütmüştür; Puşkin, Tyutçev, Lermontov, Blok. Aynı zamanda şairin şiirleri de birçok kez çevrilmiştir. Şairin şiirlerinin Abhazcadan Rusçaya yapılmış en başarılı çevirilerinden biri genç tercüman Alina Ajiba tarafından yapılan çeviri idi. İşte o mısralar:

Güneş günbatımında harikadır,
Altın ışınlarını boşaltırken.
Gün batımında, gün batımında,
Güneş daha güzel, daha sevimli.
Bu kadar basit mi: her gün doğumuyla
Herkes için yanmak?
Batıma doğru her şeyi bırakarak,
Eriye, eriye, kaybolmak?..
Pişmanlığın gölgesi olmadan
Yüzü çok güzel:
Öğleden sonra ilham getirdiğinde
Sevgi – işte bu anda.
Bunu başka kim yapabilir?
Kendine üzülmeyerek?
Kim daha razı olabilir eğilmeye
Böyle zor bir kadere?
Güneş günbatımında harika,
Altın ışınlarını boşaltırken.
Gün batımında, gün batımında
Sıcak güneş hüzünlü.

“Taif’in eserleri çevirmeye müsait, ama tümüyle değil ve elbette şiir çevirilerinde kaçınılmaz olarak bir şeyler kaybediliyor. Arkadaşlarımın en başarılı olduğunu düşündüğü çeviride bile ben çok zayıf yönler görüyorum. Fakat orijinalin hem anlamını hem de ritmini, Taif'in ruhunu korumaya çalıştım”, diye yorumluyor çalışmasını çevirmen.

Alina Ajiba, Taif Acba’nın, en sevdiği Abhaz şairlerden biri olduğunu itiraf ediyor, “çok derin, samimi ve hisli bir şair”. Ayrıca çevirmen, Abhazya edebi dilinin sanatsal gelişimine büyük katkı sağladığını düşünüyor.

Ajiba, “Benim neslimdeki çoğu çocuk gibi, Onun şiirleriyle büyüdüm. Yetişkinliğimde bir şair olarak kendi adıma onu tekrar keşfettim. Taif'i bekleyen trajik kadere ve tarihi olarak yaşadığı zor zamana rağmen, çalışmalarıyla mutlu olduğuna, mutlu bir insan olduğuna inanıyorum. O tüm şiirleriyle güzel ve hafif esintiler verir ve en hüzünlü mısralarında bile uzaktaki umudun ışığını yakar”.

Heybetli ve “dik başlı”

Eleonora Koğoniya, şairin günlük hayatında nasıl bir insan olduğundan ve onunla ilk tanışmasından bahsediyor, “Taif ile ilk olarak, henüz çok küçükken tanıştım. Kardeşim Taif ile yeni evlendiği zamanlardı, henüz beşinci sınıfa gidiyordum ve çok hastalanmıştım. Eve geldiğinde onlarda olduğumu bilmiyordu. Zayıf, fötrlü, çekici bir erkek evine geliyor ve bir kızın yattığını görüyor. Benimle sohbet etmeye çalışmıştı, ben ise çekindiğim için cevap vermiyordum. Sovyet Birliğinin tüm dilleri ile benimle konuşmuş bense hala cevap vermemiştim”. O konuşmada cevap vermeyen kızın ta kendisi o dönemlerde onun şiirlerini okuyordu. Hatta bir keresinde onu, köyü, Kutol’un köy kulübünde oturanlara hitap ederken gördüğünü hatırlıyor. Şiirlerinden yazılan şarkıları da çok iyi bildiğini, okulda çok sık söylediklerini ekliyor.

Eleonora Koğoniya, her zaman Taif Acba’nın «dik başlı» bir şair olduğunu düşündüğünü belirtiyor.

“Sovyet döneminde yaşamasına rağmen, Taif'in eserlerinde Sovyet yetkililerine, sistemi ne ithafen hiçbir şiir bulunmamakta. Sipariş üstüne hiçbir zaman şiir yazmadı. Sanırım buna - parti hakkında, Komsomol hakkında yazmaya şiir gözüyle bakmıyordu. Bu sebeple onu çok sevmiyorlardı. Yönetim için talep arz etmiyordu. Gulia Ödülü (Devlet Dmitriy Gulia Ödülleri) hiçbir zaman aday gösterilmemesine rağmen kendisine vefatından sonra layık görülmüştü. O hiçbir zaman yöneticilerin «en sevdiği» listesinde yer almadı”, diyor.

Taif şiir yazmaya çalışmıyordu, o şiir «yapmıyordu», şiirleri «tanrının bir vergisiydi», diyor Koğoniya. “Böylesi bir yetenek gerçek olamazdı, farklı bir evrenden ona ilham geldiğini, bu evreni sıklıkla ziyaret ettiğini düşünüyorum”, — diye de ekliyor.

“Kendi halinde sessiz, sakin yaşar, şiirler yazard”

Merhamet, dürüstlük, öz yeterlilik, nezaket, Taif Acba'nın başlıca özelliklerindendi. “Hiç kimseyi kıskanmadı, kimseye kötü bir şey söylemedi, onunla röportaj yapmadıkları için asla üzülmedi, asla doğum gününün kutlamasını istemedi, bir madalya beklemedi. Hiç bir şey istemedi, sessizce, mütevazı bir şekilde yaşadı ve şiirlerini yazdı”, — diyor şairin akrabası.

Taif Acba'nın sanatının araştırmacıları, savaş öncesi yıllarda daha az yazmaya başladığını ve yaratıcılığında uzun süren duraklamalar yaptığını belirtiyorlar. 1992-1993 yılları Abhazya Ulusunun Kurtuluş Savaşı döneminde, Taif eşi Rimma ile gürcü askerlerin işgali altındaki Suhum’da iken, bilindik “silahların patladığı yerde – ilham susar” kuralına uydu ve kendi deyimi ile “şiirden tamamen uzaklaştı”.

Taif, şiir yerine, her gün şehirde, yaşadığı yeri, komşuları, arkadaşlarının, akrabalarının hayatında olan her şeyi yazmaya başladı. Bir nevi günlük tutmaya başladı.

“Şafağa kadar yaşamak”: şairin paha biçilemez günlüğü

Taif Acba'nın günlüğü 1994 yılında savaşın bitiminden sonra yayınlandı ve günlük satırlarında en sık tekrarlanan cümle ile adlandırıldı: “Şafağa kadar yaşamak”.

Özünde, bu zamanın ne kadar korkunç olduğu hakkında çok değerli bilgiler içeren bir belgedir (Suhum'un Gürcü birlikleri tarafından işgali, savaşın ilk günlerinden 27 Eylül 1993'e kadar sürdü).

İlk girişlerinden birinde Acba şöyle yazmakta: “Abhazya'nın şuan ki mevcut dramatik durumu bir gün sanatsal ifadesini alacak. Tarih, tarih olarak kalır, kötü veya iyi – hatırlanması, kalıcı olmasının sağlanması gerekir”.

Abhaz dairelerinin her gün soyulduğu, şehirde insanların korkutulduğu, her gün daha da az ekmeğin olduğu, suyun daha sık kesildiği, genellikle ışığın olmadığı, panik yaratmak için Suhum dışında neler olduğu hakkında korkutucu şeylerin söylendiği yerde, Taif Acba, sürekli Rus televizyon kanallarında "Vesti" ve "İtogi" haber programlarını bekliyordu. En azından bu programlardan kendi ülkesinde neler olduğu hakkında bir şeyler öğrenebilmeyi umuyordu.

Taif günlüğünde, “Sivil çatışmanın bizi ele geçirmesinden çok korkuyorum. Ulusumuz bilgelik göstermeli, daha sıkı birleşmeli. Asıl hedefimiz için – bağımsızlık için sürekli mücadele etmeliyiz. Duruma göre taktikleri değiştirebilirsiniz. Güçte biz kaybettik. Bilinç olarak da kaybedersek esas o zaman büyük bir trajedidir – ulusumuz yok olur. Karşılıklı anlayış ve birliğimizi korumamız gerekmekte. Talihsizliğimiz için başkalarını suçlamamalı, karşılıklı güvensizlik, insan onurunu kaybetme seviyesine düşmemeliyiz. Bazen çatışmalar oluyor. Tanrı şafağı görmeyi nasip etsin!”.

“Abhazların neler yaşadığını kendi gözlerimle gördüm”

Taif Acba ve Rimma Koğoniya’nın iki çocuğu – Alisa ve Alyas – şehirde onlarla beraber değillerdi, Açandara (Şairin Gudauta bölgesindeki köyü) köyünde kalıyorlardı. Taif günlüğünde onları görememekten duyduğu özlemi, sıcak kıyafetleri olmadığı için üşüyüp üşümediklerine dair endişelerini de yazıyordu. Fakat en çok, halka ne olacağı konusundaki endişelerini: Abhazları yok edebilirler mi? Abhazya diye bir yer kalır mı? Bunları yazıyordu.

Bu arada, işgal altındaki şehir gitgide dayanılmaz hale geliyordu.

Bir sonraki yazısında Acba şunları yazıyor: “Silahlı insanlar hem üniformalı hem de üniformasız araçlarla dolaşıyorlar. Hala durmadan yağmalamalar devam ediyor, hayati tehlike hala var, yollar henüz açık değil. Yolların pazartesiye kadar açılacağını ve bir şekilde hareket etmenin mümkün olacağını umuyorum. Bu üç - dört gündür ekmek sıkıntısı yaşamaktayız, henüz çörek varken - açlıktan ölmeyiz, bazen komşular da yardım ediyorlar. Televizyonda yayınlanan bilgilere güvenmek çok zor. Gürcü basınının hedefi zaten çok açık – ruhsal yönden bizi çökertmek. Şehri dolaşan gürcü muhafızlar, bugün Abhazları yakalayarak, kendi rehineleri ile değiştirdi.

Şaşırtıcı bir şey, ama gerçek olan: Böyle bir durumda bile, Taif Acba şehirde kaldığı için pişmanlık duymuyordu. Günlüğünün okuyucusunda uyandırdığı izlenim, şairin bu durumu, düşmana karşı mücadele ve düşmana karşı direniş şekli olarak gördüğü - şehirde meydana gelen tüm vahşetlere tanıklık etme misyonudur.

Acba, “Suhum'da kalmam, bir yandan iyi, burada yaşayan Abhazların çektiklerini kendi gözlerimle görüyorum. Bu olayları kendi gözleriyle görmemiş ve şahsen yaşamamış insanların, bunun ne kadar korkutucu olduğunu hayal bile etmesi mümkün değil”, diye yazıyor.

Şair kaderinin, bahsettiği acıları dibine kadar kendisinin içeceği şekilde gelişeceğini bilemezdi. 9 Ekim 1992 yılında, gürcü muhafızlar şair ve birkaç Abhazı daha bir bilinmezliğe doğru götürdüler. Şairi yaşarken son kez gören tek kişi eşi Rimma Koğoniya idi. Acba götürülürken bile eşini rahatlatmaya çalışarak, «takas için» götürüyorlardır demektedir. O günden sonra kendisinden haber alınamamıştır.

2016 yılından beri Taif Acba'nın adını taşıyan edebiyat ödülleri verilmektedir. Şiirleri gençler arasında yüksek bir popülariteye sahiptir. Kendi, yaşarken bu unvanı alamamış olsa da, onun için gerçek bir halk şairi diyebiliriz.

Kullanılan kaynaklar:

  • Abhazya biyografik sözlüğü.
  • Taif Acba’nın günlüğü «Şafağa kadar yaşamak»
  • Taif Acba’nın şiirlerinin derlemesi “Seçilmişler” kitabının, Valentin Koğoniya tarafından yazılan önsözü, 2011.