Bu yıl, çoğu eserleri edebiyat eleştirmenleri tarafından dünya mirası olarak kabul edilen ünlü Abaza şairi Kerim Mıhts'ın doğumunun 70. yıldönümü kutlanıyor. Şairin yıldönümü için, DAK Bilgilendirme Portalı olarak bizde hakkında bir makale hazırladık.

Georgiy Çkala

Edebiyat eleştirmenleri ve ustaları bir ağızdan, Kerim Mıhts şiirlerinin, eserlerinin fenomenliğinden, benzersizliğinden bahsetmekteler. Kerim'in çocuk yaşlarda tanıştığı şair Mikael Çkutu’da, "binyıl geçse" Abaza ulusunun “Kerim Mıhts gibi başka bir şair daha kazanamayacağından” emin olduğunu belirtmiştir. Mıhts çok kısa bir yaşam sürdü, ancak arkasında muazzam güç ve güzelliğin şiirini bıraktı.

Beni insanlar için dünyaya getirdin…

Kayıtlara doğum tarihi 6 Mayıs 1949 olarak geçti. Aslında, Kerim bir gün önce doğmuştu. İlginç bir tesadüf: Sovyet takviminde önemli tarihler arasında 5 Mayıs yayımcılar günü olarak belirtilmekteydi.

Resmi olarak nüfusa – baba tarafından– Şavah Abdul-Kerim Livuan-ipa olarak kaydedilmesi gerekmekteydi. Fakat şair henüz üç aylıkken ebeveynleri ayrılır ve babası daha sonra hayatında hiç yer almaz. Novo-Kuvinsk ilkokuluna başlayan küçük Kerim, okul kayıt defterine annesinin soyadı Mıhts ile kaydedilir. Yetişip reşit olduktan sonra da pasaportunu aynı soyadı ile alır. Edebiyata girişi de Mıhts Kerim Leonid-ipa ismi ile olmuştur.

Ufak Kerim, Alman faşistlere karşı verilen savaşta kocasını kaybettikten sonra Kerimin annesi Aleksandra ve diğer yedi kardeşini tek başına yetiştiren anneannesi Kanitat’ın evinde büyümüştür. Bu evin bir çit ötesinde ise büyükannesinin, onun gibi çok çocuklu abisi Umar Şünhua yaşıyordu. Kerimin bazı teyze ve dayıları neredeyse kendisi ile aynı yaşlardaydılar ve bu iki evde de bir torun, bir kuzen gibi deği,l bu evlerin bir oğlu gibi büyüyordu. Bu sebeple kendisini onların arasında hiçbir zaman yetim hissetmemişti (annesi de onlarla aynı evde yaşamıyordu).

Kerim Mıhts şair olduktan sonra, annesine birçok iç burkan satırlar yazmıştır. Gittiği yolun kendisini hiçbir zaman onun kapısına götürmeyeceğini bildiği için kendisini suçlu hissediyor ve bir nevi günah çıkarıyordur:

Ne yapabilirim, ne yapmamı istersin?
Beni insanlar için dünyaya getirdin…

Şair, bu dünyayı ondan önce terk edeceğini hissediyor ve bundan ötürü bir hüzün duyuyor gibiydi:

“Korkarım annem ağlamak acı olacak…
Ve size yalvarıyorum –Onu üzmeyin”.

Malo-Kuvina da gökyüzü “daha mavi”

Memleketi Novo-Kuvinsk'de Kerim Mıhts, hayatının sadece on iki yılını geçirdi. 1961'de Çerkessk'teki bölgesel ulusal yatılı okuluna kabul edildi. O günden itibaren, küçük memleketine sadece kısa ziyaretlerle geldi. Ama onu erken çocuklukta saran her şey sonsuza dek hafızasında kaldı: memleketlileri, evler, akasyalar, nehir. Ve şiirlerinin çoğunda, Küçük Kuva'sını zikretmişti – köyün Abazaca ismi böyle tercüme ediliyordu ХъвыжвчкIвын (şairin sahip olduğu aşharua diyalektinde – ХъвыжвхвчIы), şaşırıyordu insanlar nasıl fark edemiyordu, “Küçük Kuva'nın üstündeki gökyüzü, çok hafif farla olsa da daha mavi idi, Küçük Kuva'nın üzerindeki güneş, az farkla olsa da daha sıcaktı!”

Şair, bu kadar az yaşadığı bir köy için böyle bir sevgiyle ne ara alevlenmişti?

“Muhtemelen, bu kendimi Küçük Kuva'yı ne kadar sevdiğimi fark etmediğimde oldu,” diye cevaplıyordu Kerim Mıhts bu soruyu. – Sevginizin gerçek gücünü - ister ülkenize olsun, ister bir insana - onlardan uzak olduğunuzda hissedersiniz. Köyümü ne kadar sevdiğimi, hayatıma ne kadar işlediğini, ancak oradan ayrıldıktan sonra anlayabildim”.

Aynı yerde, Novo-Kuvinsk'te, kaleminden ilk şiir mısraları çıkmıştı. Bir zamanlar, küçük bir çocukken, pencereden dışarıdaki yağmuru izlerken birdenbire oluvermişti… ağlamıştı.

“Herhalde üçüncü sınıfa falan gittiğim dönemlerdi, – diye hatırlıyordu hayatından bu kesiti daha sonralarında Kerim. – Sakinleştikten sonra elime kâğıt ve kalemi alıp birkaç satır yazmıştım”.

Bu olaydan iki sene sonra artık şiir yazmadan duramıyordur.

Daha sonra şiirin halkın yaşamındaki rolünü ve kendisinin toplumdaki yerini düşünmüş müydü?

“Ne gezer! Neden şiir yazdığımı bile anlamıyordum. Sadece o dönem buna ihtiyacım vardı – nefes almak, yemek yemek gibi”, – diyor Kerim Leonid-ipa.

Yeğeninin ilgi alanını, dayısı Musa fark etmişti. Dayısı onu, o zamanlar Moskova'daki Edebiyat Enstitüsü'nden mezun olmuş ve kendisini Abaza edebiyatında ispat etmiş olan yazar Mikael Çkutu’ya götürmüştü. Bir süre sonra Kerim’in şiirleri ilk olarak “Komünizm Alaşara” (şuan –«Abazaşta» gazetesi) da yayınlanır. Okuldan mezun olma zamanı geldiğinde ise yüzlerce şiiri birikmiştir bile. Düz öğretmen el yazısı ile yazılmış dört defter dolusu şiir, hakkında yazılı bir yorum bırakan Bemurza Thaytsıhu’n (Abaza edebiyatının klasiklerinden) eline geçmiştir:

“Henüz bir kitapta birleşmediler, ama birleşecekler, bazıları henüz tamamen olgulaşmamışlar, ama olgunlaşacaklar, en iyileri gelecekte daha da iyi olacaklarına inandırıyorlar. Defterin sayfalarını arka arkaya açtıkça yazarın gözlerinizin önünde nasıl geliştiğini görebiliyorsunuz”.

Kerim Mıhts’ın şiirleri, kendisi askerlik görevini yerine getirirken bir kitap haline getirildi: 1968 yılında ilk derlemesi “Benim huş ağacım” basıldı ve bir kopyası askerlik şubesine, kendisine iletildi.

“Dezavantajı erken yaşta akıllanmasıyd”

Kerim, , bütün yüreğiyle arzu ettiği edebiyat enstitüsünün bulunduğu yerde - Moskova’da askerliğin yapıyordu. 1970 yılı Şubat-Mart tarihinde gerçekleştirilen sanat yarışmasına şiirlerini götürmüştü. Edebiyat Enstitüsüne girebilmeyi umut edenlerin sayısı bir hayli fazaydı: bir kontenjan için neredeyse iki yüz kişi yarışıyordu! Fakat Kerim yarışmayı kazanmış ve giriş sınavlarına girme hakkını elde ederek başarılı bir şekilde sınavlarını verir.

Enstitüde, çok iyi bir iç kültür adamı olan ünlü edebiyat eleştirmeni Aleksandr Aleksey-ipa Mihaylov'un şiir atölyesine verilir. Mıhts, “Beni tıpkı bir hamur gibi şekillendirdi” diye itiraf ediyor bu yılları.

İlk yılın sonunda sınıf öğretmeni, öğrencisi hakkında şu değerlendirmeyi yapmıştı:

“Şiire karşı ciddi bir yaklaşımı var. Dezavantajı ise erken yaşta “bilge” olması. Bugününü yaşamak yerine, kendini daha genç ve tutkulu olarak ifade etmekten korkarak olduğundan daha yaşlı görünmek istemesi. Kerim’i yaşına uygun olmaya çağırıyorum. Bunun dışında her şeye sahip. Kendisine ve çağdaş temalara güven duyması, onu şiirin büyük yoluna götürebilir”.

Edebiyat Enstitüsü'ndeki öğrenim yıllarında gördüğü 45 akademik ders ile uzmanlaşan Kerim'in bilgisi büyük ölçüde zenginleşir, bakış açısı genişler. Artık edebi görüşlerini ve dünya görüşünü bir bütün olarak şekillendirmeyi başarabilmiştir.

Gazetede çalışması: gazeteci, muhabir, savaş muhabiri

1975 yılında Edebiyat Enstitüsü'nden mezun olduktan sonra Kerim Mıhts, "Komünizm Alaşara" gazetesinin yayınevinde çalışmaya başlar. Neredeyse bir çeyrek asrını Abaza gazeteciliğine vermiştir.

Kerim, “Benim için yayınevi, sadece bazı işlevleri yerine getirip ödeme alabileceğiniz, bir işyeri değildi. Benim için gerçek bir inananın tapınağı gibiydi. Orada çalışanları birer aziz olarak görüyordum”, diye hatırlayacaktır sonrasında.

Kerim Mıhts gazetede yıllarca çalıştıktan sonra, kendisini bir saha muhabiri ve edebiyat konusunda iyi bir uzman, mükemmel bir denemeci ve tutkulu bir yazar olarak kanıtladığı çok çeşitli konularda materyaller yayınlamıştır. Kerim'in en iyi gazetecilik çalışmaları daha sonra derlenen eserlerin üçüncü cildine dahil edilmiştir.

Şair ve gazeteci Mıhts’ın ölümünden sonra yayınlanan bu koleksiyonda, Gürcistan-Abhaz savaşı ile ilgili yayınlar özellikle öne çıkmaktadır.

14 Ağustos 1992’de Gürcistan birliklerinin Abhazya'yı işgali öğrenildiğinde, Kerim hemen orada olması gerektiğine karar verir. Ancak hemen gidemez.

Halen Karaçay-Çerkes’de iken, 27 Ağustos'ta kardeş vatanda gerçekleşen olaylara verdiği tepkisini gazetede yayımlar: “Gözlerim Abhazya'nın cennet topraklarının üzerinde yükselen alev dışında hiçbir şey görmüyor. Kulaklarım Abhazya'nın dağlarından ve vadilerinden gelen ateş ve gözyaşlarından başka hiçbir şey duymuyor. Kalbimde, Abhaz trajedisinin neden olduğu acı ve umutsuzluktan başka duygunun yeri yok. Aklım, gelecekleri için mücadele eden Abhaz halkının, özgürlüğü ve etnik kökenlerinin korunmasından başka bir şey düşünmeyi reddediyor...".

8 Eylül'de Kerim Mıhts, geçici olarak Gudauta'da bulunan Abhazya hükümetinin basın merkezine atanır. Bir ay içinde, muhabir "Abazaşta" nın editörlüğüne ülkedeki olaylar hakkında altı yazı gönderir. Çatışmaların ortasında, Kuzey Kafkasya'dan gelen gönüllülerin yanındadır.

“Karaçay Çerkes Abhazya Gönüllüleri Birliği” Başkanı Zaur Dzıgua, “Sadece varlığı bile arkadaşlarımızın ilerlemesine ilham veriyordu”, diye hatırlıyor.

Çerkessk'e geri dönen Kerim, gazetede, Abhazya'da gördüklerinden dolayı hissettiği tüm duygularını yansıtan on materyal daha yayınlar.

İlerleyen dönemde, vefatından sonra, 2012 yılında Kerim Mıhts, bu çalışmaları için Abhazya Cumhuriyeti'nin "Onur ve Zafer" nişanıyla, 2018 yılında da - "Zafer Madalyası" ile ödüllendirilecektir.

Puşkin sadeliği

Fakat Kerim Mıhts için asıl mesleği her zaman için şiir olmuş ve öyle kalmıştır. İnce bir tabiata sahip olan Mıhts, doğal bir yetenek ile donatılmış ve sağlam bir insani temel almıştı, şiirler ile düşünüyor ve hissediyor gibiydi. Aynı zamanda edebi eserini halka bir hizmet olarak değerlendirirdi. «Halkıma» şiirinde şöyle diyordu:

Zarif hecelerle hiçbir şeyi süslemiyorum.
Yaşamamın bana neden verildiğini çok iyi biliyorum:
Dizelerimle neşeli sevincinize şarkı yapmak için,
Mutsuzluğunuza ağıtlar yakmak için.

Mıhts hayatı boyunca, sekiz şiir derlemesi yayınladı. Ve eğer ilklerinde, edebiyat eleştirmenlerine göre, hala zayıf şiirler olsa da, son yayınlarındaki eserleri o kadar iyidir ki, dünya şiirinin en iyi örnekleriyle karşılaştırılabilirler.

Filoloji Bilimleri Doktoru, Profesör Vladimir Tıgu, Kerim Mıhts’ın şiirlerini şöyle değerlendiriyor: “Mıhts’ın şiirleri ve poemleri, görüntüde göze batmaz, parlak şiirsel kıyafetler giymez. Bu, sanatsızlık yanılsamasının mutlak sadeliğini yaratır. Fakat bu sadelik Puşkin'e benzer ve çok karmaşık bir varlığın özünü özümseyip ifade etmeye çalıştığı kadar derin bir felsefi ve estetik düşünceye sahiptir. Şeffaf ama tükenmez derinlik, muhtemelen şiirsel kişiliğinin en karakteristik özelliğidir”.

Bir diğer Profesör – Pötr Çkala–Kerim hakkında şunları yazıyor: “O kadar ustaca bir şiir biçimine, ruh haline ve ifade diline sahip ki, Abazalardan kendisinden daha iyi yazacak başka bir şairin ortaya çıkacağını hayal etmek bile zor”. Pötr Çkala, Kerim Mıhts’ın tüm şiirsel sanatını iyice araştırmış, ona tek bir makale değil bütün bir monografi ithaf etmiştir (“Buraya, burada kalmak için geldim…”) ve emin bir şekilde: “Kerim Mıhts – sadece Abaza ulusal edebiyatı alanında değil, genel olarak şiir alanında da ulusal ve bölgesel kısıtlamalar olmadan, parlak, büyük, olağanüstü bir fenomendir”, diye belirtmiştir.

“Başlangıçta aşktı”

Kerim'in şiiri tematik palet olarak çeşitlilik göstermektedir. “Abaza yazarları” biyo-bibliyografik referans kitabında, kendisiyle ilgili kısım şu ifadeyle başlamaktadır: "Derin, yürekten şiirsellik". Bu kısa tanım, Kerim Leonid-ipa'nın tüm şiirlerini, özellikle de aşk sözlerini doğru bir şekilde tanımlamaktadır. Kerim Mıhts’ın eserinde aşk teması büyük bir yer kaplamaktadır. Bazen şaşırıyorsunuz: nasıl oluyor da bu kadar farklı ve aynı zamanda her seferinde aşk hakkında bu kadar titiz ve güzel yazabiliyor?

Kerim Leonid-ipa, bir televizyon programında gülümseyerek şöyle söylemiştir: “Muhtemelen şiirlerimi okuyanlar şöyle düşünüyorlar: Evet, bu çocuk aşkından ölüyor”. Ve sonra, ciddi bir tonla, onun için sevginin sadece bir kadına karşı şefkatli bir tutum değil, daha geniş bir kavram olduğunu sözlerine eklemektedir. Bu insanın annesine, vatanına, insanlığa olan aşkıdır… daha fazlası: Kerim Mıhts’ın aşkı– tüm temellerin temeli, tüm evrenin temelidir.

Bu fikir en açık şekilde “Başlangıçta aşktı” adlı kısa şiirinde ifade edilir:

Bugün yine kaç bin yıldır,
Bilge adamlar tartışmaktan bıkmadı.
Bazıları der ki: "Başlangıçta söz vardı!"
Diğerleri: "Hayır, başlangıçta iş vardı!"
Yine de kendi pek kolay yolumdan gideceğim,
Basit bir sonuca vardım:
Başlangıçta aşkın olduğunu anladım,
Hem İşi hem de Sözü doğuran.

Mıhts’ temalarının en önemli ve ana hatları – ölüm ve sonsuzluk üzerine düşünme konusudur. Şair, özellikle sanatının son dönemlerinde, bu konuya birçok kez değinmiştir. Bu durumu Kerim’in kendisi şöyle açıklamaktadır: “Ölüm hakkında korktuğum ya da ölmek için acele ettiğimden bu kadar sık yazmıyorum. Sadece herkesin bu dünyada ebedi olmadığını, bir gün onu terk edip başka bir dünyaya gideceğini hatırlaması gerekir. Gittiği yere ne götürecek ve arkasına nasıl bir hatıra bırakacak?”. Şair, herkesin kendine bu soruyu sorması gerektiğine inanıyordu: ona göre, nasıl cevap verdiği, nasıl yaşadığının göstergesiydi.

Şairin kendisi için ruhunuzla uyum içinde yaşamak çok önemliydi. Ve fiziksel ölümden, ruhsal kadar korkmuyordu.

Şafak, gün batımı, biri, diğeri...
“Dünya bir çocuğun gözyaşlarına değmez…”
Zalimleri - şeytan yanına alır,
Ve kötülük taşa dönüşür...
Korkum ölümden değil, sadece
Sonsuza dek ruhsuz yaşamaktan.

Abaza halkının kaderi teması, Kerim Mıhts'ın bütün eserlerinde geçmektedir. Özellikle, Rusça yazılmış “Abazinya” şiirine ve Mıhts’ın Abazaların tüm tarihi yolunu şiirsel olarak resmettiği “Anılar” şiirine çok net olarak yansımaktadır. Şair, halkının kaderini acı ile anlatmaktadır. Çünkü ulusunun tarihinde pek çok trajik sayfa bulunmaktadır: insanların yarın çocukları için nerede ocaklarını kuracaklarını bilmedikleri, bitmeyen savaşlar, sürgünler, gibi. Bu ulus hayatta kalmış ve binlerce yıl boyunca maneviyatını, dilini gelecek nesiller için korumuştur.

Fakat 80'li yılların sonlarında - yirminci yüzyılın 90'larında, ülkede meydana gelen siyasi ve ekonomik dönüşümlerin arka planı karşısında, değerlerin yeniden gözden geçirilmesi başlar, insanlar maddiyatın peşine düşerek, onur, itibar, asalet, insanlık gibi değerleri unutmaya yönelirler - o zaman şair halkın geçmişi hakkında üzülmeyi bırakarak geleceği için kaygı duymaya başlar.

Dillerini, özgünlüklerini kaybettiklerinde Abazalar bir halk olarak yok olacaktır. Ve Mıhts celalli bir şekilde, halkına uçurumun kenarına yaklaştıklarını anlatmaya çalışır:

Siz Abazalar, sanki dünyaya fazla gelenler,
Bir sersem gibi dolaşan köleler gibi,
Uçurumun kenarındasınız. Ama belki duyarsınız,
Çığlığımı, uçurumdan düştüğümde!

Eşsiz metinler ve çevirileri

Bütün bu şiirleri, Moskovalı şair Andrey Galamagi'nin harika çevirisinden okurken, şunu unutmamalı: Tercüme edilmiş metinlerin bütün değerleri aktarılsa da, şiirin Abazacada ki güzelliğini aktarması mümkün değilidir.

Gerçekten de, Abazaca - dünyanın en zor dillerinden birisidir. Ancak sadece Kerim Mıhts’ı orijinal dilinde okumak için bile öğrenmeye değer. Yine de, bu zor ve nadir dilde yazan şairin eserlerinin çevrilmesi daha fazla insana ulaşabilmek adına çok önemlidir.

Yaşamının son yıllarında, Kerim Leonid-ipa’nın kendisi de, çeviri işine başlamış – kendi şiirlerinin yanı sıra diğer Abaza yazarlarının şiirlerini de Abazacadan Rusçaya çevirmiştir. Hala hayattayken yaptığı tüm çeviriler derlemelerinin ikinci cildinde yer almaktadır. Kerim Mıhts hayatta iken birkaç ayrı şiir çevirisinin dışında hiçbir tercüme kitabı basılmamıştır.

2013-2018 yıllarında Uluslararası Abhaz- Abaza Ulusununu Geliştirme Derneği "Alaşara" tarafından Pötr Çkala inisiyatifinde başlatılan bir çeviri projesi gerçekleştirilmiştir. Projenin sonucu ise Kerim Mıhts'ın, Rusça hazırlanan “Dönüyorum” adlı şiir derlemesi olmuştur (Andrei Galamagi tarafından çevrildi). Derleme - projenin yazarına göre, Rusça konuşan okuyucunun Abaza şairinin yaratıcılığı üzerine bir fikir edinmesini, dar ulusal şöhret döngüsünü kırmasını ve Mıhts şiirini tüm-Rus edebi yörüngesine sokmayı sağlıyor.

“Sonradan öğrenilemeyen”

Alman filozof İmmanuel Kant'ın bilinen düşüncesine göre, deha - “öğrenilemeyen bir şeyi yaratma kabiliyetidir”. Profesör Pötr Çkala, bu ifadeyi Kerim Mıts'a ithaf ederek - “Anılar”, “Günlük Sayfaları”, “Ağrının Parlak Adası”, gibi şairin birçok sayısız şiiri için - gerçektende bunları “herhangi bir Edebiyat Enstitüsünde öğrenmeniz, herhangi bir kazanılan pratik beceri ile yazmanız mümkün değildir", ifadesini kullanıyor. Mıhts şiirinin araştırmacısı, bu tür eserlerin ancak ilham verici bir dürtü, bir atılım ile yazılabileceği konusunda çok emindir.

“Bu yüksek uyum hissi, çekiciliğin, güçlü estetik etkinin, manevi sarsıntının nereden geldiğini mantıklı ve akla yatkın bir şekilde açıklayamazsınız <…> Burada dizeler, aklın ermediği, rasyonel ve irrasyonel, herhangi bir mantıksal ve düşünce yapısına yatmayan, sanatsal yetenek ve sezgilere dayanıyor. Bu tür çalışmalar bize bir kez daha gösteriyor ki: Kerim'in neye sahip olduğunu öğrenmek imkansızdır. Bu, herhangi bir cebir hesabına uymayan en yüksek armağanın ta kendisidir”.

Kendin olmak - büyük ayrıcalıktır

Kerim Mıhts’ın sanatı resmi düzeyde de takdir görmüştür. 1998 yılında "Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti Halk Şairi" onursal unvanını, 1999'da ise Abaza edebiyatının gelişimine katkılarından dolayı Umar Aliyev Ödülü'nü kazanmıştır.

Ancak Kerim Leonid-ipa'nın kendisi, en önemli şeyin insanlar tarafından tanınmak olduğunu göz önünde bulundurarak her türlü resmi unvan konusunda çekimser bir tutum içerisinde olmuştur.

17 Mart 2001'de gerçekleşen Kerim Mıhts Sanat Gecesi, şaire olan büyük sevgisinin bir kanıtıdır. Gece, Çerkessk'teki Devlet Dram Tiyatrosu'nun tam teşekküllü salonunda gerçekleşmiş ve büyük bir şiir kutlamasına dönüşmüştür. İnsanlar henüz hayatta iken şaire güzel sözler söyleme fırsatını yakalamıştır Şair bu geceden bir aydan daha kısa bir süre sonra – 12 Nisanda tarihinde aramızdan ayrılmıştır.

Her insan hayatında maalesef kendisi gibi olamıyor. Kerim Mıhts bunu başarmıştı. Karaçaylı şair Yusuf Sozarukov bu erdemini, kalem kardeşinin vefatına ithaf ettiği dörtlük “Kral” da şöyle vurguluyor:

Kral ve soytarı rollerini değiştiğinde
Her yerde kötülük hüküm sürmeye başlar,
O zaman sadece dünyada bir utanç olan kral
Bütün dünyayı soytarılara göndererek kendi olmaya cesaret eder.

Kerim Mıhts, vefat etmeden önce katıldığı son programlardan birinde, kendi, geçmiş yıllarını değerlendirmiş, hiçbir sinsilik olmayan hayatından memnun olduğunu, ancak kendisinden mutlu olmadığını, şu sözlerle dile getirmiştir, “istediğim ve yapabileceğim şeylerin çok azını yapabildim”. Yüksek mertebelere sahip olmadığı ve servet biriktirmediği için pişmanlık duymuyordu. Onun için hayatını iyi bir insan olarak yaşaması çok daha önemliydi. Ve en çokta “gençliğinde olduğu gibi kalabildiği” için gururluydu.