DAK Bilgilendirme Portalı olarak,, Abaza şairlerinin önde gelen isimlerinden biri olan Mikael Çkutu’yla ilgili yazımızı doğum gününde sizlerle paylaşıyoruz.

Georgiy Çkala

Mikael Çkutu, birçok şeyde bir ilkti: Karaçay-Çerkes’den, Moskova'daki Gorki Edebiyat Enstitüsüne giren ve mezun olan ilk kendisiydi; Çerkes yazarlar arasında şiirini "Edebi Gazete" de yayımlayan ilk isimdi; Abaza yazarlar arasında, çevirdiği kitapları büyükşehir yayınevlerinde yayınlayan ilk yazardı; ilk şiir roman kitabının yazarıydı, ilk libre kitabının (geleneksel kafiye ilkelerine bağlı olmayan bir serbest şiir formu) yazarı idi, Abaza dilinde ilk sone kitabının yazarı… Abaza şiirine girmiş ve onu değiştirmişti.

"Dağlarda bulunan şarkı"

Mikael Çkutu 3 Mayıs 1938 yılında, Karaçay Çerkes’in Malo-Abazinsk köyünde dünyaya geldi. İlk adımlarını atmaya başladığında, ebeveynleri geleneksel olarak bir "gılargug". (Abazaca – «гыларгвыгв» – bebeğin ilk adımlarıyla ilgili bir adet. Bebeğin önüne masaya bazı materyaller konuyor– bebeğin içlerinden birisini seçmesi gerekiyordur; bebeğin ilerideki mesleğinin bu materyalle bağlantılı olacağına inanılıyor.) düzenlediler ve küçük Mikael kalemi seçti.

Annesinin hatıralarına göre, küçük Mikael, bahçede bir parça kağıt bulmuş, onu alıp eve koşmuş, bulduğu hazineyi dizlerinin üzerine oturduğu alçak bir sandalyeye koymuş ve parmağını kağıdın üzerinde dikkatlice gezdirerek, şunları tekrarlamaya başlamıştı: “Tab-tab-tabji, tab-tab-tabji”. Anlamsız bu bebek konuşmasında, net bir ritim vardı. Daha sonra bu çocukça “ritüel” i şair şiirlerinden birinde ele alacaktı:

... Ve çocukluğumu hatırladım: saf bir telaş içinde
Anlaşılmaz harflerden bir şeyler kurmak,
Parmağımı sessiz sayfalarda gezdirerek:
Tab-tab-tabji, tab-tab-tabji...

Geleceğin şairi ilk iki sınıfı Malo-Abazinsk okulunda okudu. Okula her gün komşu köyden bisikleti ile gelen ve yağmurlu havalarda da gece okulda kalan öğretmeni Yan Yan-ipa Sabo'yu hayatı boyunca hiç unutmadı. Mikael onun yanına gelip, mum ışığında okuduğu Puşkin'in masallarını dinlemeyi severdi. Bu dizeleri de öğretmeni Yan Yan-ipa’ya ithaf edecektir:

Hep aklımda tutarım
İyi insanların isimlerini,
Farklı ışıklara
Yansıyacağım karanlıklarda,
Ama her birinde

Köy okulu görünecek:

Camda– o insan
Ve masasında mumu...

Mikael'in kalbine kazınmış, unutulmaz bir çocukluk anısı da – o dönem bölgesel yazarlar birliğine başkanlık yapmış olan Çerkes şair Husin Gaşokua ile karşılaşması. Bu karşılaşma, ailenin 1950 yılında taşındığı İnjiç-Çkun da (Karaçay Çerkes Cumhuriyeti Abaza ilçesi idari merkezi) gerçekleşmişti. Şaire, bir altıncı sınıf öğrencisinin yazdığı anlatılmış ve şair onunla tanışmak için özel olarak şehirden gelmiş, kendisine hediyeler getirmişti. Akabinde Gaşokua, himayesine aldığı bu çocuğun başarılarını hep yakından takip etmiş, hatta bu konudaki düşüncelerini yazılı olarak bildirmesi gerektiğini düşünerek kendisine posta ile sürekli mektup yollamıştır.

Mikael altıncı sınıfı bitirdikten sonra koyun çobanlığı için okulu bırakır. Çok yaşlı olduklarını düşündüğü çobanlardan, defterlerine yazdığı birçok masal, efsane ve hikaye dinlemişti. Gene çobanlardan halk türkülerine karşı büyük bir sevgi kazanmış ve koyunları otlatırken bunları sürekli seslendirmekteydi. Ve komşu koşardan (sığır ahırı) çobanlar büyüklere onu sorduğunda: “Bu küçük şarkıyı ”nerede buldunuz? - gülümseyerek, cevap verirlerdi: "İşte, şurada, dağlarda". Yıllar sonra, Mikael kendi kitaplarından birini böyle adlandıracaktır: “Dağlarda bulunan bir şarkı” ve bu kitapta kendinden bahsedecektir:

Ben bile kendimi bir şarkı gibi hissediyordum
Çobanlar tarafından dağda bulunan.

Aynı zamanda, sulama yerine sürdüğü buzağıları izlerken, genç Mikael duygularını artık kendi şiirleriyle ifade ediyordu. Mikael Hacı-ipa , “İlk şiir dizelerim Rusça idi. Şaşırtıcı olan, daha sonra bütün hayatım boyunca Rusça tek bir şiir daha yazmamış olmamdır, diye anımsıyordur.

“Derhal Edebiyat Enstitüsü'ne kabul edilmeli!”

Bir yıl sonra Mikael okula geri döner ve yedi yıllık okulu bitirir ve ardından bölgesel ulusal yatılı okula gönderilir. Artık şehirde olan şair Abaza gazetesinin yayın kurulunu sıklıkla ziyaret etmeye başlar.

Mikael Hacı-ipa, “Kali Ciguatan’nın (Abaza klasiklerinin yazarlarından) her daim beni nasıl bir gülümseme ile karşıladığını asla unutamam, – diye hatırlıyor. – Üzerimde çok büyük emekleri var. 1954 yılında, ben onuncu sınıf öğrencisi iken gazetede ilk şiirimi yayınlamışlardı. <…> Beni o kadar cesaretlendirmişti ki! İşte bu yola böyle çıktım”, diyor.

Üç ay sonra gazete, Mikael Çkutu'nun, önce iki şiirini birden, daha sonra da diğer şiirlerini yayınladı.

1955'te okuldan mezun olan Mikael Çkutu, enstitüye kaydolmak için Moskova'ya gidiyor fakat edebiyat fakültesine değil! Çünkü o zaman bu enstitünün varlığını bile bilmiyordur. Bu sebeple ünlü GITIS'e (Devlet Tiyatro Sanatı Enstitüsüne) kaydolur.

Mikael Hacı-ipa, “Yatılı okulda, çok iyi bir drama kulübümüz vardı, bölgenin bütün köylerinde oyunlar sergiledik ve birçoğunda ben başrol oynadım – diye açıklıyor seçimini. Ve öğretmenler sanatsal geleceğim olabileceğini öngörmüşlerdi”, diye ekliyor sözlerine.

Enstitüye giriş için geçerli üç etaptan ikisini başarı ile geçmiş, fakat üçüncüde elenmiştir. Bunun sebebi olarak kendisine söylenenin aksanından dolayı olduğunu belirtiyor Çkutu.

Mikael aynı yaz Moskova'dan Stavropol'a gitti ve sınavları başarıyla geçtikten sonra girdiği Devlet Pedagoji Enstitüsü tarih ve filoloji bölümüne belgelerini yetiştirmeyi başardı.

Burada genç şairler grubuna ve bununla birlikte, edebiyat bölümü mezunu Vladimir Gneuşev tarafından düzenlenen "Genç Leninist" bölge gazetesi bünyesindeki edebiyat derneği toplantılarına katıldı. Ancak Mikael, Stavropol'da sadece bir sene okudu: Muhtemelen Gneuşev'in önerisiyle, SSCB Yazarlar Birliği bölgesel örgüt başkanı Valentina Turenskaya, Mikael'i Edebiyat Enstitüsüne önerdi. Mikael 1956 yılı baharında şiirlerini buraya gönderdi ve yaz aylarında mülakat için Moskova'ya çağrıldı.

Enstitü öğretim görevlisi Aleksandr Kovalenkov genç ulusal şairle yaptığı mülakattan etkilenmişti. “Ciddi, düşünceli bir dağlı; fark etmemek mümkün değil - içinde bir şiir kıvılcımı parlıyor; Kafkaslı, Lermantov ve Puşkin’i seviyor. Lev Tolstoy’u bile okudu! “Hacı Murat” hakkında ilginç yorumları var. Değeceğini düşünüyorum”, – diye belirtmişti raporunda.

Çkutu’nun şiirlerini yorumlayan şair Stepan Şipaçev ise, rapor yerine çok net bir yorumda bulunmuştu: “Mikael Çkutu derhal Edebiyat Enstitüsüne kabul edilmeli!”.

Öyle ki, Mikael Çkutu, sanat yarışmasının sonucunda 3000 kişiden seçilen 116 "şanslı" arasındaydı. Ve daha sonrasında başvuranlar arasından giriş sınavları sonrası enstitüye kabul edilen 30 kişiden birisi oldu. Çok geçmeden, Lev Şeglov'un çevirisi ile “Aşk” adlı şiiri “Edebiyat Gazetesi”nde yayınlandı.

Enstitüde, öğrenciler sadece dünya edebiyatı ve kültür tarihini incelemekle kalmayıp, şiirsel becerinin temellerini de öğreniyorlardı. Öğrenci kimlikleri ile girdikleri Puşkin Tiyatrosu'nun düzenli seyircileriydiler. Perşembe günleri ise onları, kelimenin ustaları ile sanat geceleri bekliyordu.

Mikael Çkutu, “Geceler çok ilgi çekiciydi. O gün herhangi bir sebeple derse giremeyen öğrenciler bile gece bu etkinliklere mutlaka katılırlardı! Şolohova, Tvardovskiy, Erenburg,

Vsevolod İvanov, Paustovskiy, Boris Çirkov, Semen Lipkin gibi birçok [yazar ve şair] ismi dinlemek tabi ki heyecan vericiydi! Bu sohbetler - tamamen sanatsal, açık sözlü, çok güven vericiydi – bir Edebiyat Enstitüsü öğrencisine çok şey verdiğini, şahsen, ateşlediğini ve yaşama karşı bir çeşit özel iç ışık uyandırdığını söyleyebilirim!”.

Hala bir öğrenci iken, 1958'de Mikael Çkutu ilk şiir derlemesi “Apheartsayı alıyorum” u (geleneksel ulusal çalgılardan, yaylı çalgı) yayınladı. İkinci derlemesi “İnjiç’in melodileri”nin çıkışı ise 1961yılına yani enstitünün bitişine denk gelmiştir. Mikael için bu yıl mutlu etkinlikler açısından zengin bir yıl olmuştur: evlenmiş ve yılsonunda baba olmuştu.

Başarılı şiirsel bireysellik

Mikael Çkutu daha ilk kitapları ile Abaza edebiyatının, şiir alanında yeni soluk katacak bir şairi kazandığını göstermişti. Edebi eleştirmenler, Çkutu’nun mısralarının, o dönemin yazarlarının eserlerinden ayırt edilen bir yapıya sahip olduğunu belirtiyorlardı.

“Öyle ki, “Zalim” (Zalim Abazaca erkek isimleri) şiirinde o zamanın şiir edebiyatı için beklenmeyen şiirsel bir özgünlük, ritimlerin özgür değişimi, bıldırcın seslerinin başarılı uyarlaması ve "Raisa" şiirinin dizelerindeki zıtlıkla sanki kendiliğinden ortaya çıkan bir kafiyeleşme yöntemi, canlı, sempatik bir tonlamada, Abaza dilinin doğal, sınırsız bir yapısı hissediliyor”, diye belirtiyor Filoloji Bilimleri Doktor Adayı Pötr Çkala. Ve Çkutu’nun “Günaydın, köyüm!” adlı şiirinin en iyi manzara şiiri, hatta belki de 1950'lerin bütün ulusal şiirleri arasında en iyisi olduğunu düşünüyor.

Aynı araştırmacı, yirminci yüzyılın 60'lı yıllarını Abaza ulusal şiirinin dönüm noktası olduğunu söyler ve bunda Çkutu’nun da önemli bir rol oynadığını vurgular.

Çkala, “O zamanın yerel şairlerinin hiçbiri, şiirin ifadesini ve enerjisini onun kadar somut ve hissedilir olarak gösterememiştir ve o yılların şiirinin zirvesi olarak <…> iki derlemesi tanımlanabilir: “Kalbin Günlüğü” (1967) ve “Abaza Atlıları” (1969) ”, diye düşünüyor.

1964 ve 1965 yıllarında, Moskova yayınevlerinin, Çkutu’nun iki şiir derlemesini Rusça yayınladığını – ondan önce hiçbir Abaza şairin böyle bir şerefe nail olamadığını da belirtmek isteriz.

Mikael Çkutu'nun yenilikçiliğinin önemli unsurlarından biri de hiciv şiiri olmuştur, Zinoviy Paperniy’nin (Sovyet ve Rus edebi eleştirmeni) sözleriyle ifade edecek olursak: “hiddete ulaştırılmış şiir”.

Bu «hiddet» şairin hayatında karşılaştığı sinir harplerinin dışa vurumudur. Abaza şairinin şiirlerinde, parti görevlileri "Sovyet temellerini baltalayan" unsurlar bulmuştu. Sadece, Sovyet Sosyalist Komünist Partisi Merkez Komitesi baş sekreteri olan Mihail Gorbaçov’un doğrudan müdahalesi (daha sonra - SSCB'nin ilk ve son Cumhurbaşkanı olan SSKP Merkez Komitesinin Genel Sekreteri) durumu yatıştırmıştır.

Abaza ve Abhaz kültürüne katkıları

Üreticilik yılları boyunca, Mikael Çkutu 14 şiir derlemesi, bir Abazaca kısa öykü ve efsaneler kitabı, üç Abhazca derleme ve sekiz tane de Rusça şiir derlemesi yayımladı. Ayrıca iki tanede iki dilli şiir derlemesi basılmıştı «Soneler» – Abhaz-Abazaca dillerinde, «Benim Abhazyam» (denemeler, makaleler ve şiirler) – Rusça-Abhazca dillerinde. 2011'de Abaza dilinde yazdığı şiirsel eserlerin derlemesi beş ciltte yayınlandı. Böylece en çok yayınlanan Abaza yazarı oldu. Şairin el yazısı, “Abaza yazarları” adlı biyo-bibliyografik rehberde kendisine verilen kısa ve özlü açıklamayı tam olarak haklı çıkarmaktadır: “Başarılı şiirsel bireysellik”.

Abaza ve Abhaz dillerindeki soneler kitabı için Mikael Çkutu, 1998 yılında Dmitry Gulia Ödülü'ne layık görüldü. Daha önce, 1992 yılında, Karaçay-Çerkes Ulusal Şairi ve Abhazya Cumhuriyeti Onursal Kültür Emekçisi unvanlarına layık görülmüştü. Abaza ve Abhaz kültürüne olan katkıları göz ardı edilmemişti.

Mikael Çkutu, Aleksey Gogua ve Vladimir Ankvab ile arkadaş olduğu Edebiyat Enstitüsü'ndeki zamanlarından beri Abhazya ile yakın ilişkiler kurmuştu. Arkadaşlık, gerçek bir sanat topluluğuna dönüşmüştü. Abaza şairi Kafkasya'nın diğer tarafındaki kardeşlerine karşı sevgi ile doluydu.

Sıklıkla Abhazya'ya giderdi, burada köklerini bulmuş ve son yıllarda eserlerini imzalarken Abaza soyadının Abhazca versiyonu – ЧхвотIуа yazımını da ekler olmuştu. Abaza ve Abhaz yazarları, kültürel şahsiyetler ve bilim adamları arasındaki iletişime büyük önem verirdi. Kafkas Dağları ile bölünmüş, ancak ortak bir tarih, dil, kültür ile birleşmiş olan bu usların ortak bir alfabesi ve ortak bir edebiyatı olmasını hayal ederdi.

Özgür şair

Mikael Çkutu çalışma hayatı, Edebiyat Enstitüsünün bitiminden sonra bölge yönetimi tarafından gönderildiği Karaçay-Çerkess Pedagoji Enstitüsü'nde başlamış, iki yıl bir ulusal gazetenin yayın evinde, daha sonra 18 yıl bir kitap yayınevinde editör olarak devam etmiştir. Ayrıca, bölgesel yazarlar birliği kadrosunda ve araştırma enstitüsünde çalışmıştır.

Ancak 80'li yılların sonundan itibaren her türlü iş ilişkisine kendini bağlamaktan vazgeçmiş ve yalnızca edebiyatla uğraşmaya başlamıştı, kendi sözleriyle “özgür bir şair” olmuştu. Bu kararın olası nedenlerinden biri ödünsüz doğasıydı. Abaza edebiyatı ile ilgili tüm konularda kendi görüşlerine sahipti. Edebiyat ve edebiyat eleştirmenliği, Abaza dilinin dilbilgisi, ulusal gazetenin işlevleri ve daha fazlası hakkında kendi görüşleri vardı. Fikirlerini keskin bir şekilde ifade ediyor, haklı olduğundan hiç bir zaman şüphe duymuyordu, muhaliflerini sert bir şekilde eleştirirdi. İkiyüzlülüğe tahammül edemez, yalnızca saf ruhlu insanların edebiyat yaratabileceğine inanırdı.

Şair, “İnsanlarla ilişkilerimde hiçbir orta yolum -ya öyle ya da böylem yok. Bir insan bana yakınsa, onu tüm kalbimle kabul ediyorum. Beni rahatsız ediyorsa, o insanla hiçbir ilişkim olamaz, – diye açıkça ifade ediyor. –Bazı arkadaşlarımın benden uzaklaşması, akrabalarımın bana kırılması pahasına - ben gerçeklerden uzak durmadım ve ona sadık kaldım ”, diyor.

Oysaki Mikael Çkutu'nun gerçeklerini herkes hazmedememişti. Ve aktif olarak yazmaya devam ederken, bir noktada kendisini ortak edebiyat hayatından ayrı bulmuştu.

Mikael Hacı-ipa bu arada, ilginç fikirlere hevesle “tutunarak” insanlara faydalı olabilecek çalışmalar üstlenmekteydi. Bu nedenle, 90'lı yılların başında, Türkiye'de yaşayan soydaşlarımız için Abaza dilinde bir gazeteyi, onlara özel olarak tasarlanmış bir alfabeyle yayınlamak üzere girişimci Azamat Tkua’nın fikrini hayata geçirdi. Gazetenin ilk ve tek sayısı 1992 yazında basıldı: Mikael Hacı-ipa tüm tirajı Türkiye'ye götürdü, fakat Abaza diasporası bu girişimi çok sıcak bulmadı.

2007 yılında “Abaza Şiiri Antolojisi” iki cilt olarak yayınlandı. Mikael Çkutu, bu basımda, derleyiciyi ve geniş bir önsöz yazarı olmuştur; bunun içinde ulusal edebiyatın durumunu analiz etmekle sınırlı kalmamak kaydıyla, birçok elzem konuda bakış açısını ifade etmiştir. Antolojinin yayınlanması Abazaların kültürel yaşamında büyük öneme sahip bir olaydı.

2001'de, Mikael Çkutu, yeni kurulan Devlet Abaza Tiyatrosu'nun edebi bölümünün başkanı olarak çalışmaya davet edilmişti. Çkutu burada, diğer yazarların oyunlarını düzenledi, kendi dünyasına özgü drama klasiklerinin eserlerini yazdı ve böylece Abaza Tiyatrosu sahnesinde saf, canlı Abazacanın dinlenmesini sağlamak için çok şey yaptı.

Şiirlerinden birinde şair şöyle yazıyordu:

Tek bir rüyayla yeryüzünde yaşıyorum:
Ölümden sonra en az bir şeyi bırakabilmek
Zirvenin büyüsündeki Abazalar için

Mikael Çkutu 21 Mart 2014 tarihinde aramızdan ayrıldı. Bütün eserleri, hayalini kurduğu insanlar için en önemli şey haline geldi.